Türkleşmiş Moğollar

Emirdağ Ekizceliler Wiki sitesinden
95.96.224.186 (Mesaj) tarafından oluşturulmuş 19:47, 24 Mayıs 2017 tarihli sürüm

(fark) ← Önceki hâli | En güncel hâli (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Şuraya atla: kullan, ara

"Türk-Moğol", Orta Çağda Orta ve Batı Asya'da yaşamış olan çoğunlukla Türk dilleri ve Moğolca konuşan toplulukları için kullanılan terim.<ref>Lane, George. Daily Life in the Mongol Empire. Greenwood Press, 2006. [1]</ref><ref>Holland, David. The Encyclopedia Americana. Grolier Academic Reference, 1989. [2]</ref>

David Morgan, "Türk-Moğol" teriminin örnekleri olarak 12. yüzyılda Doğu Moğolistan'da Moğollar gibi yaşamış Tatarlar, merkezdeki Keraitler, kuzeydeki Merkitler, batıdaki Naymanlar gibi kabilelerin önemli oduğu ve Kongiratlar (Onggirat), Öngütler ve diğerler için de uygulanması gerektiğini savunmaktdır.<ref>Morgan, David. The Mongols. Blackwell Publishing, 1990, p. 50</ref>

Kaynakça

Şablon:Kaynakça

Şablon:Etnik grup-taslak



Şablon:Çoklu sorun Türkleştirme, Türk olmayan bazı kimselerin ya da toplulukların kültürel değişim (asimilasyon) süreci için kullanılmış bir terimdir. Farklı etnik kökenlerden Orta Asya, Kafkasya, İran, Anadolu, Orta Doğu ve Balkanlar ile bağlantılı halklarda kullanılabilir. Örneğin: Moğollar, Arnavutlar, Araplar, Ermeniler, Asuriler, Yunanlar, Yahudiler, Romanlar ve çeşitli Slav halkları (Boşnaklar ve Pomaklar gibi), Kürtler (Zaza-Kırmanc ve Kurmanc gibi ), Azeriler, Farisler, Lazlar.

Türkleştirme;  çoğunluk veya erk sahibinin baskısıyla, farklılık gösteren grupların, bunların kültür birikimleri ve kimliklerinin, baskın yapı içinde eriyerek yok olması.<ref>Asimilasyon</ref>

Türklerin Anadolu'da Görünmesi

Anadolu eski zamanlarda çok sayıda halka ev sahipliği yapmıştır. Helenizasyon, Romanizasyon tarafından kuvvetlendirilerek, derece derece özellikle şehirlerde ve batı ve güney Anadolu kıyılarında pek çok insanın kendi dilini terkederek Yunan dilini tercih etmesine neden oldu. Yine de kuzey ve doğuda, özellikle kırsal alanlarda doğal-yerli dillerin çoğu yaşamayı sürdürdü. Yine 11. yy. da, Türkler ilk görünürken ; "Yunan kültürü halk kitlesiyle ilgililikten uzak idi ve böyle kapsamaktan çok küçük idi."<ref name="Langer and Blake 1932: 481">(Langer and Blake 1932: 481)</ref> Özellikle sınırlar boyunca, Bizans'ın hristiyan heretik inançları için yerel insanlara baskı uygulaması, bu alanlarda yunan kültürüne sempatinin azlığının neden oluşudur.Doğu Roma otoriteleri rutin davranarak , geniş ölçüde toplumun tekbiçim din ve yunan kültürünü empozeyle transferine çaba harcamıştır.Şablon:Fact Onlar özellikle asimilasyona şiddet olan geniş Ermeni toplumuydu. Sonu, 11. yy.'da, Ermeni asillerin yerlerindne alındı ve batı Anadolu boyunca yeniden yerleştirildi. Yeniden yerleştirmenin istenmeyen sonucu, doğu sınırları boyunca yerel askeri liderlerin kaybı ve Doğu Roma'nın buradaki Ermeni kalelerini tahribi, Türk fetih akınları için yol açıyordu.<ref>Charanis, Peter. 1961. "The Transfer of Population as a Policy in the Byzantine Empire." Comparative Studies in Society and History 3:140-154.</ref> 11. yy.'da başadı, yerel nüfusun bazıları fetih sırasındaki savaşlarda ölürken, kalanlar fetihle gelenlerle karıştılar ya da cemaat halinde kendi din ve kültürlerini sürdürdükleri bilinmektedir.(Burada Selçuklularca Azerbaycan -Atropatane-ın Türkleştirilmesi ayrı bir maddedir. Nüfusu azalan alanlarda,Türk göçebeler, kitleler halinde ilerlediler.

Türkleştirme'de Tasavvuf'un Rolü; Horasan Erenleri

11. yy'da Anadolu Türk egemenliğine girmişti; ancak nüfusun sadece 5'te 1'i Türk'tü ve bu Türklerin de çoğunluğu Tengrici ve Budist inançlarını sürdürmekte olupŞablon:Fact kimi Müslüman gruplara da rastlanmaktaydı.Şablon:Fact<ref>Osmanlılardan Önce Anadolu, Claude Cohen: 2008</ref> Sayılarının 90.000'e ulaştığı ve Horasan Bölgesi'nden oradaki Sufilerin yönlendirmesiyle geldiklerine inanılan Abdalların gelişinden önce Anadolu'nun askeri olarak fetihi, Kutalmışoğlu Süleyman komutasında gelişen ve Danişmend Gazi, Artuk Bey, Ebulkasım Saltuk Bey gibi Seyyidler komutasındaki Türk-Akıncı Beyleri tarafından gerçekleştirildi. Bu devirde Anadolu'ya yönelen Haçlı ve Bizans Saldırıları ile Büyük (İran) Selçuklular ile ve Süleyman Şah hanedanı ile Danişmendliler arası güç savaşı, Anadolu'da kalıcı bir Türk egemenliği için bağımlı olaylar dizisini yarattı. Devrin Devlet adamlarının siyasetname türevi yazıtlarından anlaşıldığı üzere, Anadolu'da Türk Devlet egemenliği için öncelikle İslamlaştırma, Türk-Rum v.d. ayrımını hem dinen ikilileştirme hem de resmi dilin Farsça olarak tayiniyle çözümlenmeye çalışıldı. Fakat bu durum Moğol istilası ile sekteye uğradı ve Doğu'dan gelen Türkmen göçleriyle beraber, Orta Asya Türk-İslam tasavvufi düşüncesi Başta Hacı Bektaşi Veli olmak üzere Anadolu'da Horasan Erenleri (Alperen) aracılığıyla tecelli edecekti.

Genel kanıya göre, Anadolu Hristiyanlarının, hem tasavvufi İslam'ın hoşgörüsü ve özellikle Alevi İslam'daki 12'ci , 3, 5, 7 Ulular anlayışının, büyük ihtimalle benzerlik nedeniyle mevcut dini anlayışın yerine geçmesini kolaylaştırması, öte yandan tasavvufi önderlerin (Bakınız; Hacı Bektaş-i Veli , Mevlana, Sarı Saltuk, Ahi Evren, Abdal Musa v.d.) din farkı gözetmeden tüm insanları dergahlarında toplayabilemeleri bu süreci hızlandırdı. Öte yandan heterodoks İslam anlayışında ibadet dilinin Türkçe oluşunun da Türkleşme sürecini tamamladığını ve özellikle Helenik baskıdan kaçan yerel Anadolu halklarının Türklükte kimliklerini buldukları tahmin edilmektedir.

Türkleştirme ve Dersim isyanı

Cumhuriyet döneminde Dersim Kürt'lerinin( Zaza-Kırmanc) Türkleştirilme tarihi ; 1930'ların başında Atatürk'ün emriyle kurulan Türk Tarih Kurumu çevresinde hazırlanan Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi’nde özetle, "Türkiye’de yasayan herkes Türk'tür" gibi kanıtlar üretildi. Bu Türkleştirme sürecinde, 2510 sayılı 13 Haziran 1934 tarihli İskân Kanunu ile "Türk olmayan vatandaşların, Türklüğün yoğun olduğu yerlere iskânı" mümkün hale getirildi.<ref>Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi</ref><ref>13 Haziran 1934 İskân Kanunu</ref>

Tunceli Kanunu 25 Aralık 1935 tarihinde, 2884 sayılı Tunceli Vilayeti'nin İdaresi Hakkında Kanun çıkarıldı ve 4 Ocak 1936 tarihinde Dersim Vilayeti'nin adı Tunceli Vilayeti oldu. Yasanın uygulanmaya başlamasıyla 1937 başlarında yeni olaylar çıktı. Bölgede güvenlik sağlanamadı ve hükûmet otoritesi kurulamadı.<ref>Tunceli Kanunu</ref>

Dördüncü Umumi Müfettişlik Dinî ve etnik azınlıkların Türkleştirilmesi sürecinde otoriteyi sağlamlaştırmak amacıyla TBMM 1164 sayılı ve 25 Haziran 1927 tarihli kanunu çıkardı. Bu kanuna göre kurulan umumi müfettişliklerin geniş yönetsel, askerî ve yargısal yetkileri vardı. 1 Ocak 1928 tarihinde Diyarbakır, Elâzığ, Urfa, Bitlis, Van, Hakkâri, Siirt ve Mardin illerini kapsayan ve merkezi Diyarbakır'da bulunan Birinci Umumi Müfettişlik kuruldu. Ve Trakya'da yaşanan pogromlardan önce 19 Şubat 1934 tarihinde, Kırklareli, Edirne, Tekirdağ ve Çanakkale illerini kapsayan ve merkezi Edirne'de bulunan İkinci Umumi Müfettişlik kuruldu 25 Ağustos 1935 tarihinde Ağrı, Kars, Artvin, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Erzincan ve Erzurum illerini kapsayan ve merkezi Erzurum'da bulunan Üçüncü Umumi Müfettişlik kuruldu. 6 Haziran 1936 tarihinde tarihî Dersim Bölgesi (Tunceli, Elazığ ve Bingöl) ni kapsayan ve merkezi Elazığ'da bulunan Dördüncü Umumi Müffetişlik kuruldu ve Umumi müfettişliğe Korgeneral Abdullah Alpdoğan atandı 1936 yılında açılan dördüncü umumi müfettişliğin başına getirilen Korgeneral Abdullah Alpdoğan, mahkeme kararlarını imzalamaya, düzeni ve güvenliği sağlamak açısından gerekli gördüğü durumlarda ilde yaşayan kişileri ve aileleri, il sınırları içinde bir yerden bir başka yere göndermeye ve il sınırları içinde oturmalarını yasaklamaya da yetkiliydi. Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1936 tarihinde yaptığı TBMM konuşmasında Dersim'deki ağalık düzeni sorununu Türkiye'nin en önemli iç sorunu olarak tanımladı.

Günümüzde Türkleştirme Politikaları

Günümüzde bu Türkleştirme politikaları halen devam etmektedir.<ref>Prof.Dr. Yusuf Halaçoğlu, Aleviler, ‘Öz be öz Türkmen</ref> <ref>http://www.semskiasireti.com/?Syf=18&Hbr=444622&/LOLAN-A%C5%9E%C4%B0RET%C4%B0</ref><ref>Tunceli Türkmen Şehridir! Kürt veya Zaza Değil!,Dr yusuf halaçoğlu</ref><ref>Zaza alevi-Kürt alevi yoktur</ref>

Kart-Kurt-Kürt

Kürtlerin dağda yaşayan Türk olduğu aslında yaşadıkları coğrafya gerekçesiyle karda yürürken çıkardıkları ayak seslerinden dolayı kendilerine kart-kurt-kürt dendiğini öne süren asılsız bir iddia. “KÜRT: Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz ve kış aylarında erimeyen karlar vardır. Bu karların üzeri, güneş açınca hafif eriyerek buzlaşır, camsı parlak ve sert bir tabaka ile kaplanır. Üst kısmı sert, altı yumuşak kardır. Bu karın üzerinde yürüyünce, ayağın bastığı yer içeriye çöker ve Kart-Kürt diye bir ses çıkarır. İşte bu sese izafeten sıkışmış kara-yatkın kara Kürt kar veya Kürtün denmektedir. Bu gün hâlâ Anadolunun birçok yerinde ve Azerbaycanda fırtına ve rüzgârın sürükleyip getirdiği ve çukur yerlere doldurduğu sıkışmış kara Kurtuk-Kürtük veya Kürtün denmektedir. Yüksek yaylalarda ve karlı bölgelerde yaşıyan TÜRK’lere Kürdak’lar denmiştir.” <ref>http://arsiv.taraf.com.tr/yazilar/murat-belge/kart-kurt-teorisinin-tarihcesi/7377/</ref>

Orta Asya'da Türkleşme

Çağatay Hanlığı döneminde yerleşik yaşama geçen Moğollar arasında İslam'a ve Türkçe'ye kayış yaşandı. Bu, imparatorluk içinde etnik ve kültürel açıdan ciddi bölünmelere neden oldu. Çağatay Han döneminde İslam'ın önüne geçilmeye çalışıldıysa da zamanla bölgedeki çoğunluğu oluşturan Müslümanlara karşı ılımlı bir siyaset izlenmeye başlanmıştır. Moğol hanların ciddi İslamlaşma süreciyse Alaaddin Tarmaşirin'in İslam'ı kabul etmesinden sonra yaşanmıştır. Bu dönemde Batı Çağatay Hanlığı'ndaki Maveraünnehir'de yerleşik bir yaşam sürdüren halk Moğol kimliğinden bağımsız olarak kendilerini Çağataylılar olarak adlandırmaya başlamışlardır.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

Şablon:Kaynakça