Türkiye Türkmenleri

Emirdağ Ekizceliler Wiki sitesinden
Şuraya atla: kullan, ara

Şablon:Diğer anlamı Şablon:Etnik grup bilgi kutusu Türkiye Türkmenleri ya da Anadolu Türkmenleri<ref name="refAhmetcevatemre">Emre, Ahmet Cevat (1946) Türk Lehçelerinin Mukayeseli Grameri (İlk Deneme) Birinci Kitap Fonetik, İstanbul TDK 1946 (iç kapakta ise İstanbul 1949), adlı kitap Bürhaneddin Erenler Matbaası tarafından basılmış olup, kitabın iç kapağının hemen arkasına Türk Lehçelerinin Mukayeseli Grameri (İlk Deneme) İkinci Kitap Morfoloji (Hazırlanmaktadır) şeklinde ikinci bir kapak konmuş ve eserin ikincisinin yayımlanacağı bu şekilde duyurulmuş fakat bu eser yayımlanmamış ve seri eksik kalmıştır. [Sayfa 174: Anadolu Oğuzları (Türkmenleri)]</ref>, Anadolu Oğuzları<ref name="refAhmetcevatemre"/><ref>İkinci Türk Tarih Kongresi: Kongrenin Çalışmaları, Kongreye Sunulan Tebliğler , İstanbul: 20 - 25 Eylül 1937, 1. baskı: Kenan Matbaası, 1943, 2. baskı (tıpkıbasım), 2010, Türk Tarih Kurumu (Sayfa 148: Mâtem alâmeti olarak at kuyruğunu kesmek âdetini, eski Anadolu Oğuzları'nda da devam etmiş olduğunu biliyoruz.)</ref><ref>Togan, Zeki Velidi (1946). Umumi Türk Tarihine Giriş cilt: I, sayfa. 210, İstanbul.</ref><ref>Turan, Osman (1969). Türk Cihan Hâkimiyeti ve Mefkûresi Tarihi, cilt I-II, İstanbul 1969</ref> veya yaygın adlarıyla Türkmenler (Osmanlıca تركمنلر) , Selçuklular döneminde Anadolu ve çevresinde Türkmeneli denen bölgelerde yerleşmeye başlayan, dilleri Türkiye Türkçesine bağlı Anadolu ağızları içinde ele alınan ve Türkiye Türklerini oluşturan Oğuzlardan Türk oymakları. Müslüman olup Hanefi Sünni ve Anadolu Aleviliği (Türkmen Aleviliği ya da Kızılbaş) görülür. Anadolu’nun Türkleşmesi sürecinde etkili olmuşlardır.<ref name="refEmineerdoğanankara"/> Kimileri Türkmen adını yerleşik olanlar için kullanırken göçebe olanlarını da Yörük olarak adlandırır. Türkmen (تركمنلر) ve Yörük (يوروك) kelimeleri tarihî belgelerde eş anlamlı olarak da kullanılmıştır. Osmanlı arşiv belgelerinde, yerleşim durumuna ve şekline bağlı olarak köylü «Türk» olarak adlandırılırken, göçer veya yarı-göçer topluluklar «Türkmen» ya da «Yörük» tabiriyle anılmışlardır.<ref name="refAksoyerdal">Aksoy, Erdal (2000). Günümüz Kırıkkale Karakeçili Yörüklerinin Aşiret Yapısı. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları, 1(165-178).</ref> Aşiretler, yerleşik veya konar-göçer olma durumlarına ve bulundukları bölgelere göre «Türkmen» ya da «Yörük» adını almışlardır.<ref name="refAksoyerdal"/> Kimilerine göre Kızılırmak'ın doğusundakilere Türkmen batısındakilere ise Yörük denir. Maraş ve çevresinde yaşayan Dulkadirli Türkmenleri için Osmanlı kaynaklarında hem Türkmen hem de Yörük tabiri birlikte kullanılmıştır.<ref>Solak, İbrahim. XVI. Yüzyılda Maraş ve Çevresinde Dulkadirli Türkmenleri </ref> Etnik olarak akraba oldukları Türkmenistan Türkmenleri (Yaka Türkmenleri) ile aynı adı taşıdıkları gibi kimi uruğ/oymak adları da ortaktır.

Türkmen aşiretleri, boy beyi (İnallu boyunun adı İnal-oğlu Hamza Bey'den, Gündüzlü boyunun adı Gündüz-oğlu İbrahim Bey'den gelir), kethüda adı, soylarının adı, yaşadıkları yerlerin adı, iktisadî faaliyet ve bunun sonucu olarak besledikleri hayvanlar veya tarıma ait faaliyetleri gibi pek çok sebebe dayalı olarak ad almaktadırlar.<ref>İsa Özkan. Herikli Türkmenleri ve Herikli Kelimesinin Etimolojisi. Uluslararası IV. Türk Dili Kurultayı, İzmir-Çesme, 25-29 Eylül 2000</ref>

Anadolu'nun Türkleştirilmesinde aktif rol oynamışlardır. Bizanslılar ile mücadelelerinde Selçuklular uç bölgelerine Türkmenleri yerleştirmek suretiyle fetih hareketlerini kolaylaştırma yoluna gitmişler ve Türkistan'dan Teke Türkmenleri ile diğer Türkmen oymaklarını Anadolu'ya yerleştirmeye başlamışlardır.<ref name="refTızlak">Fahrettin Tızlak, Teke Türkmenleri ve Osmanlı Devleti. Antalya Kent Müzesi Projesi yayınıdır</ref> Anadolu Selçuklu Devletinin tarihindeki en büyük Türkmen ayaklanması olan 1240 yılındaki Babai ayaklanması ve peşinden 1243 yılında Moğollarla yapılan Kösedağ Muharebesinde yenilmeleri üzerine Ahiler ve Türkmenler katledilmişlerdir.<ref>Mehmet Ali Hacıgökmen. Anadolu Selçukluları Zamanında Sadrü'd-din Konevî'nin Türkmen İsyanlarına Bakışı</ref>

İlginç biçimde Anadolu Türkmen aşiretlerinin önemli bölümü, özellikle de Alevi olanlar, Horasan'dan geldiklerini ifade ederler.<ref name="refKutluayerdoğan"/><ref name="refVatanözgüledremit"/> Horasan, Selçukluların Anadolu'ya uzanmadan önce kaldıkları Hazar ötesi Oğuz toprağıdır. Oğuzların bölgedeki yoğunluğunu vermesi bakımından “Horasan’ın her tarafı Türk cephesidir” diyen Yakûbî’nin (öl. 897) Harezm ile Hazar denizi arasındaki bölgeye “Oğuz çölü” demesi önemlidir.<ref name="Aysuata2010">Ata, Aysu (2010). Moğol fütuhatı ve Doğu-Batı Türk yazı dili kavramları üzerine, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi, 17, 1 (2010) 29-37</ref>

Adlandırma

Şablon:Soyağacı/başla Şablon:Soyağacı Şablon:Soyağacı Şablon:Soyağacı Şablon:Soyağacı Şablon:Soyağacı Şablon:Soyağacı Şablon:Soyağacı Şablon:Soyağacı Şablon:Soyağacı Şablon:Soyağacı Şablon:Soyağacı Şablon:Soyağacı Şablon:Soyağacı/bitir

Dosya:Jomann Imperium Periscum.jpg
Yaklaşık 1700 yılında Johann Baptist Homann (1644–1724) tarafından yapılan haritada Anadolu'da (Natolia) Türklerin İmparatorluğu (Imperii Turcici) ve bunun içinde ayrı bölge olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yer alan Türkmeneli (Turcomanoe) ile Pers İmparatorluğu (Imperium Persicum) yani Kızılbaş Türkmenlerce İran'da kurulan Safevî Devleti (1501-1736)
Dosya:Das Osmanische Reich in Asien 1829 Turkey and Caucasus.JPG
Orta ve Kuzeydoğu Anadolu'da 1829 tarihli Türkmeneli (Turkomanien) haritası

Boz-Ok ve Üç-Ok diye iki ana kola ayrılan Oğuz, etimolojik olarak oġuz < oḳ-u-z «oklar» demektir<ref name="refMustafauğurlu">Uğurlu, Mustafa (2011). Oğuzca ve "Anadolu Merkezli Oğuz Türkçesi". Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 6/1 Winter 2011, p. 123-156, Turkey</ref> ve ok (“boy, kabile” <ref name="refZeynepkorkmaz2010">Korkmaz, Zeynep (2010). Oğuz Türkçesinin tarihi gelişme süreçleri. Turkish Studies, International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 5/1 Winter 2010</ref>) kelimesi ile ikili organ adlarında (ağız, diz, göz, boynuz) rastlanan -z ikil-çoğul ekine (formans <ref>Brockelmann, Carl (1954). Osttürkische Grammatik der islamischen Literatursprachen Mittelasiens. Leiden Şablon:De icon</ref>) dayanır.

Diğer Oğuzlardan ayırt edebilmek için, Müslüman olan Oğuzlar, Türkmen adıyla anılmaya başlanmıştır. Türkmen kelimesi ilk olarak Orta Türkçe dönemine ait Divânu Lügati't-Türk'te «Türkmen» (تُركْمانْ) olarak geçer ve "Bunlar Oğuzlardır. Bunlara Türkmen denilmesinde bir hikâye vardır, şöyledir: ..." biçiminde tanımlanır<ref>Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, çeviren Besim Atalay, TDK yayınları:523, Ankara 1941, cilt: 3, sayfa: 412-416</ref>. Etimolojik olarak Türkmen kelimesi -men/man kuvvetlendirme (mübalağa) eki ile kuruludur<ref>Daşdemir, Muharrem (2008). Anadolu ağızlarında çekimli yapılarda ortaya çıkan +(E)n eki ve buna bağlı ses değişmeleri. A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 36 Erzurum 2008, sayfa: 12</ref> ve benzer örnekler arasında kocaman, küçümen, karaman, sarman (< sarıman), kösemen, kölemen, şişman türevleri de vardır.

Başkurt kökenli Türkolog Zeki Velidi Togan, “Umumi Türk Tarihine Giriş”<ref>Togan, Zeki Velidi (1981), Umumi Türk Tarihi’ne Giriş, İstanbul.</ref> adlı eserinde, «Oğuz’un arsızı Türkmen’in delisine benzer» biçiminde bir darb-ı mesel kullanır. Bu tabir, Türkmenlerin Oğuzlara göre daha terbiyeli ve medeni olduğunu ifade eder.<ref name="refKutluayerdoğan">Erdoğan, Kutluay (derleyen), Demir, Tazegül (düzenleyen) (2011). Kars ve Ardahan Türkmenlerinin Dünü ve Bugünü (Millî Mücadeledeki Yerleri). Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, İlkbahar 2011/58, sayfa: 191-212</ref>

Mehmet Fuad Köprülü ve Martijn Theodoor Houtsma'ya göre, Türkmen adı Oğuzlara sonradan verilmiştir ve Müslüman olan Oğuzlar için kullanılmıştır.; Wilhelm Barthold’a göre, Türkmen adının eski olduğu, aslı hakkında yeterli bilginin olmadığı ve Oğuzların Türkmen adı ile de anıldığı şeklindedir.; İbrahim Kafesoğlu ve Omeljan Pritsak'a göre, Türkmen adı eski bir siyasi topluluk adıdır ve Oğuzlar ile Karluklar bu siyasi topluluğa giren kavimlerdendir.<ref>Banguoğlu, Tahsin (1959). “Oğuzlar ve Oğuzeli Üzerine”, Türk Dili Araştırmalar Yıllığı Belleten 1959, sayfa: 10</ref><ref name="refCahitgelekçi"/>

Günümüzde Türkmen adı uluslararası arenada Türkmenistan Türkmenleri (Orta Asya Türkmenleri, Türkmensahra Türkmenleri) için kullanılırken, Türkiye'de, özellikle de halk arasında (Türkmen ya da Türkman olarak), yaygın biçimde Türkiye Türkmenleri (Balkanlar, Anadolu, Suriye) için kullanılmaktadır. Oğuzların Müslüman olanları Türkmen adıyla anılmaya başladıktan ve bir kısmının Batıya yönelmesinden sonra Hazar Denizi'nin doğusunda (İran'daki Horasan ile bugünkü Türkmenistan'ı oluşturan Maveraünnehir ile Harezm) kalanlar Doğu Türkmenleri olarak, Hazar Denizi'nin batısında (Türkiye, Balkanlar, Suriye, Irak, Azerbaycan) kalanlar ise Batı Türkmenleri olarak da adlandırılmaktadır. Hazar ötesi Türkmenleri adı Türkiye'den bakış açısına göre Hazar'ın doğu yakasındaki Türkmenistan (ya da Yaka) Türkmenlerini, Türkmenistan'dan bakış açısına göreyse etnik olarak Türkmenistan Türkmenlerinden ayrımlaşan Hazar'ın batısındaki Kafkas Türkmenlerini belirtir. Doğu Türkmenleri adı ayrıca Doğu Anadolu-Azerbaycan-İran eksenindeki Akkoyunlular ile Karakoyunlular için de kullanılır. Oğuz-Türkmen coğrafyasının en uzak doğusunda izole olarak Çin'de (Çinghay, Gansu ve Sincan yörelerinde) yerleşik yaşayan ve Oğuzların Salur boyundan gelen Salarlar (Salırlar) Sünni (Nakşibendi) Müslüman olup dilleri Kıpçak-Türkmen özellikleri gösterse de, Türkmen olarak adlandırılmaları oldukça nadirdir<ref>Türk Meclisi: Salar (Salur Türkleri)</ref><ref>Teres, Ersin (2012). Salır Türklerinin kaynakları ve Salır Türkçesi üzerine araştırmalar. Türkiyat Mecmuası, cilt 22, Güz 2012, sayı 2, sayfa: 103-126</ref> ve daha çok Türkmenistan kaynaklarında Sincan Uygur Özerk Bölgesinde yaşayan 5 bin nüfuslu Çin Türkmenleri (Hıtayli Türkmenler) ile birlikte Salarlar da Türkmen (= Türkmenistan Türkmeni) olarak nitelendirilir ve her ikisi de Çin Türkmeni olarak kabul edilir.<ref>Marat Durduyev (yazan), Saadettin Gömeç (çeviren). Çin Türkmenleri. Aşkabat, 1992; Tarih Arastırmaları Dergisi, C. 19, S. 30, Ankara 1998, s. 319-364.</ref>

Oğuz kökeninden gelen Anadolu Türkleri için Selçuklulardan günümüze tarihi kaynaklarda Türkmen adı kullanılır ve bu Türkmen tanımına Oğuz dışı Türkler (Türkiye Kıpçakları, Gürcistan Kıpçakları) dahil edilmez. Anadolu'da Türklerin/Türkmenlerin yoğun olup devletleştiği bölgeler Türkmeneli olarak adlandırılır ve bu Türkmenya bölgeleri Batılıların yaptığı haritalarda da yansır: Doğu Anadolu Bölgesinde Turcomanie (1696), Turcomania (1730), Orta ve Kuzeydoğu Anadolu'da Turkomanien (1829). Yaklaşık 1700 yılında Johann Baptist Homann (1644–1724) tarafından yapılan haritada Anadolu'da (Natolia) Türklerin İmparatorluğu (Imperii Turcici) ve bunun içinde ayrı bölge olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yer alan Türkmeneli (Turcomanoe) bulunmaktadır. Tarihçi İlber Ortaylı bir makalesinde Cenevizli ve Venedikli tüccar ve diplomatların, 12. yüzyılda, Türkiye'yi Turchia ve Turkmenia olarak tanımladıklarını belirtir.<ref>Şablon:Web kaynağı</ref>

Bütün dünyanın Osmanlıyı «Türk» olarak gördüğü bir çağda Osmanlıyı «Devlet-i Aliyye» olarak adlandıran Osmanlı ulemasının, Türk ve Türkmenleri küçümsedikleri, kendilerini Türk saymadıkları görülmektedir.<ref>Solak, Ömer (2009). II. Meşrutiyet Dönemi Romanında “Türk” ve Türklük. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi • 21 / 2009</ref> Tarihçi Bernard Lewis'e göre, Osmanlı düşüncesinde Osmanlı=Türk özdeşliği yoktur; zira, Osmanlı sıfatı yalnız hanedan için kullanılır ve Osmanlılar Türk adını önceleri göçebe Türkmenlerle, Yörükler için; daha sonraları, kaba saba Türkçe konuşan Anadolu köylüleri ile taşralılar için kullanmışlardır.<ref>Lewis, Bernard (2000). Modern Türkiye’nin Doğuşu. Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara</ref>

Anadolu, Suriye ve Irak’ta yaşayan Türk teşekkülleri, 16. ve 17. yüzyıllarda genel olarak Türkmen ve Yörük şeklinde ikiye ayrılırdı. Faruk Sümer'e göre, Türkmen adı, Anadolu’nun Kızılırmak’tan itibaren doğu ve güneyde kalan bölgeler ile Suriye ve Irak’ta yaşayan aşiretler tarafından kullanılırken Yörük tabiri, Kızılırmak’tan Adalar ve Marmara denizi kıyılarına kadar uzanan yerlerdeki teşekküller ile Rumeli’nde bulunan cemaatleri ifade etmekteydi.<ref name="refEmineerdoğanankara"/><ref name="refCahitgelekçi">Gelekçi, Cahit (2004). Türk Kültüründe Oğuz-Türkmen-Yörük Kavramları. Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Güz 2004, Sayı 1 ISSN 1305-5992</ref><ref name="refMehmeteröz">Eröz, Mehmet (1991). Yörükler, İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı</ref> Faruk Kadri Timurtaş (önceki soyadı: Demirtaş, 1925 - 1983) Osmanlı Devrinde Anadolu'da Oğuz Boyları adlı makalesinde Avşarları tanıtırken, Yörük-Türkmen ayrımı yaparak 1. Yörükler arasında Avşarlar (Kütahya, Aydın) ve 2. Türkmen illeri arasında Avşarlar: Doğu ve Güney Anadolu'da: A) Halep Türkmeni Avşarları: a) Köpekli Avşarı, b) Gündüzlü Avşarı c) Avşar oymağı; B) Dulkadırlı Avşarları: 1. İmanlu Avşarı, 2. Kozan mıntıkası Avşarları, 3. Kars (Zülkadiriye) deki Avşar oymakları, 4. Bozok Avşarları, 5. Yeni il; C) Bozulus Avşarları biçiminde sınıflandırmıştır.<ref name="refFarukdemirtaş1949">Timurtaş, Faruk Kadri (önceki: Faruk Demirtaş) (1949). Osmanlı Devrinde Anadolu'da Oğuz Boyları I. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi. cilt: 7 sayı: 2, sayfa: 321-365.</ref>

Kimilerine göre uzun mesafeli yatay/ova/bozkır göçebeliği yapanlar Türkmen, daha kısa mesafeli dikey/dağ göçebeliği yapanlar ise Yörük olarak tanımlanır.<ref name="refŞeydabüyükcansayılır">Büyükcan Sayılır, Şeyda (2012). Göçebelik, Konar-Göçerlik Meselesi ve Coğrafi Bakımdan Konar-Göçerlerin Farklılaşması. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi / Journal of Turkish World Studies, XII/1 (Yaz 2012), sayfa: 563-580.</ref>

Yörükler, büyük bir olasılıkla Türkmenler’in bir kolu ise de, giysileri, yerleşme biçimleri, gelenek görenek ve ağız değişiklikleri, bu iki topluluğu birbirinden ayırmaktadır. Bunun, Anadolu'ya değişik tarihlerde gelmiş olmalarından kaynaklandığı söylenebilir. Güneybatı ve Güney Anadolu'daki Yörük ve Türkmen oymaklarına bağlı boylardan Abdal, Akçakocalı, Takami, Karakeçili, Çepni, Avşar, Sancaklılar Türkmen; Yağcılar, Tahtacılar, Kınıklar ve Alpaslanlar gibi boylar, ağız özellikleri bakımından daha çok Yörük öbeğine girmektedirler.<ref name="refMersinbelediyesiyörük">http://www.mersin.bel.tr/mersin/kultur.html</ref> Yusuf Halaçoğlu Anadolu'da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1650) adlı kitabında kimi aşiret ve oymakları Türkmen adıyla verirken kimilerini de Yörük olarak ayırır.<ref>Halaçoğlu, Yusuf. Anadolu'da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1650): Türkmen ve Yörük Grupları</ref>

Türkmen ve Yörük kelimeleri tarihi belgelerde eş anlamlı olarak da kullanılmıştır.<ref name="refMehmeteröz"/>

Türkmen kimliği ve kültürü kimi yörelerde yalnızca Alevi inançlı Türklerce temsil edildiğinden, bu yörelerde halk arasında Türkmen kelimesi yalnızca Alevi anlamındadır. Örnek olarak, Kars - Ardahan illerinde yaşayan Aleviler Türkmen adıyla anılırlar.<ref name="refKutluayerdoğan"/> Fakat, Balıkesir'de ise hepsi de etnik olarak Türkmen olsa da, Sünni olan Yörükler ve Manavlar ile Alevi olan Çepniler hariç yalnızca Alevi Tahtacılar Türkmen olarak adlandırılır. Günümüzde Edremit ve çevresindeki Tahtacılara, Yörükler tarafından Türkmen denilmektedir. Bu yörede Türkmenlikten kasıt Alevilik veya Kızılbaşlıktır. Kısacası Balıkesir Edremit'te Türkmenlik, Tahtacılık ve Alevilik/Kızılbaşlık bir şekilde eklemlenmiştir denilebilir. Aynı kökenden gelmelerine rağmen farklı adlarla anılmalarının inanç boyutundan kaynaklandığı, her iki grup tarafından vurgulamaktadır. Türkmenler ve Yörükler her ne kadar birbirleri için aramızda soğan zarı gibi ince fark var deseler de bu farklı dinsel inanç içindeki boylar arasında hemen hemen hiçbir sosyal ilişkinin bulunmadığı gözlemlenmektedir.<ref name="refVatanözgüledremit">Özgül, Vatan (2004). Kızılbaşlık ve Türkmenler. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, sayı: 32</ref>

Orta Türkçe dönemine ait Divânu Lügati't-Türk'te Kâşgarlı Mahmud Oğuz (اُغُزْ) kelimesi için «Oguz: Bir Türk Boyudur. Oğuzlar Türkmendirler. bunlar yirmi iki bölüktür; her bölüğün ayrı bir belgesi (= damga) ve hayvanlarına vurulan bir alâmeti vardır, Birbirlerini bu belgelerle tanırlar» deyip boyları sıralamış; Yaparlı, Kızık ve Karkın boylarını listeye almamış, fazladan Çarukluğ (جَرُقْلُغْ) boyunu eklemiş, fakat damgasının belli olmadığını da vurgulamıştır.<ref name="Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi 1941">Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, çeviren Besim Atalay, TDK yayınları:521, Ankara 1941, cilt: 1, sayfa: 55</ref>

Boy adı Orta Türkçe<ref>Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, çeviren Besim Atalay, TDK yayınları:521, Ankara 1941, cilt: 1, sayfa: 55-58</ref> Türkçe
(Türkiye)
Azerice
(Azerbaycan)
Türkmence
(Türkmenistan)
Anlamı Ongun Damga
Kayığ Kayığ (قَيِغْ) Kayı Qayı Gaýa muhkem, güçlü sungur 50px
Bayat Bayat (بَياتْ) Bayat Bayad Baýat devletli, bol nimetli puhu (ükü) 50px
Alka-Bölük Alkabölük (اَلْقابُلُكْ) Alkaevli Alkaevli Agöýli ak yurtlu/çadırlı büyük kerkenez (küyenek) 50px
Kara-Bölük Karabölük (قَرَبُلُكْ) Karaevli Qaraevli Garaöýli kara yurtlu/çadırlı küçük kerkenez (küyenek sarı) 50px
Yazğır Yazgır (ىَزْغِرْ) Yazır Yazır Ýazyr geniş/yaygın yurtlu bozdoğan (turumtay) 50px
Töker Tüger (تُوكَرْ) / (ثُكَرْ) Döğer Döğər Düker toplayan küçügen 50px
Totırka Tutırka (تُوتِرْقا) Dodurga Dodurqa Dodurga ülke kazanan kızıl karcığay 50px
Yaparlı Yaparlı Yaparlı Ýaparly güzel kokulu ?
Afşar Afşar (اَفْشارْ) Avşar, Afşar Afşar Owşar çevik av düşkünü erkek gök doğan (cura laçın) 50px
Kızık Kızık Qızıq Gyryk yasak ... çakır
Begtili Begtili (بَكْتِلى) Beğdili Bəydili Begdili saygın tanıklı bahri 50px
Karkın Karkın, Kargın Karqın Garkyn karaya boyanmış deri çakır
Bayundur Bayundur (بايُنْدُرْ) Bayındır Bayandur Baýyndyr verimli yer dişi gök doğan (laçın) 50px
Beçenek Beçenek (بَجَنَكْ) Peçenek Peçeneq Beçene çalışıp uygulayan ala toğunak 50px
Çuvaldar Çuvaldar (جُوَلْدَرْ) Çavuldur Çavuldur Çowdur ünlü, takdir edilen buğdayınık 50px
Çepni Çepni (جَبْني) Çepni Çəpni Çepni düşmana hızla saldıran humay 50px
Salğur Salgur (سَلْغُرْ) Salur Salur Salyr kılıç salan kaya kartalı (bürgüt) 50px
Eymür Eymür (اَيْمُرْ) Eymür Eymur Eýmir iyi durumda olan isperi 50px
Ulayuntluğ Ulayundluğ (اُوﻻيُنْدْلُغْ) Ulayundluğ Alayuntluq Alaýuntly alaca atlı delice (yağalbay) 50px
Yüregir Üregir (اُرَكِرْ)
Yüregir (يُرَكِرْ)
Yüreğir, Üreğir Yürəgir Üregir düzen kurucu biku 50px
İgdir İgdir (اِكْدِرْ) İğdir Iğdır Igdir iyilik, büyüklük, yiğitlik çakır (karcığay) 50px
Bügdüz Bügdüz (بُكْدُزْ) Büğdüz Bügdüz Bükder mütevazı yardımcı ulu doğan (itelgi) 50px
Yıva Iwa (اِڤـا)
Yıwa (يِڤـا)
Yıva Yıva Ýiwe yüksek rütbeli ak çakır (tuygun) 50px
Kınık Kınık (قِنِقْ) Kınık Qınıq Kynyk aziz erkek çakır (cura karcığay) 50px

Tarih

Dosya:Khorasan-Mawaralnahr-Khwarizm.jpg
Hazar ötesi tarihî ilk Türkmen (Müslüman Oğuz) bölgeleri:
Horasan (A)
Maveraünnehir (B)
Harezm (C)
Dosya:Ancient Kurdistan.png
1721 yılına ait haritaya göre Türkmenler (Turcomans): Doğu Anadolu'da (Ermenistan Armenia), İran Azerbaycan'ında (Kürdistan Curdistan), Suriye'de (Arabia Deserta)

10. yüzyılın ikinci yarısından sonra Oğuzlardan iki ana kopma olmuş; bunlardan birinci kısım (Yunan kaynaklarında Guz, Rus kaynaklarında Torki; → Peçenekler ve Gagauzlar) Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlar'a inerken, Selçuk Bey önderliğindeki ikinci kısım ise Oğuz Yabguluğunun bir uç şehri olan Cend'de kalmıştır.<ref name="refKemalüçüncü">Kemal Üçüncü (2006). Anadolu ve Balkanların Fethi Sürecinde Türkmen Boylarının Hazar ötesinden Taşıdığı Sözlü Kültürün işlevi. Türk Dünyası Araştırmaları sayı 165, Aralık 2006.</ref> Selçuk Bey, Cend'de bir toplantı meclisi kurarak İslamiyete geçme kararı almıştır.<ref>Şablon:Kitap kaynağı</ref> Müslüman olan Oğuzları, diğer soydaşlarından ayırt edebilmek için Türkmen denmeye başlanmıştır. Bundan sonra gittikçe yerleşip yaygınlaşan Türkmen adı, 13. yüzyıldan itibaren tamamen Oğuz adının yerini almıştır.<ref name="refFaruksümeroğuzlartürkmenler">Şablon:Kitap kaynağı</ref> İslamiyeti seçen Selçuk Bey önderliğindeki Oğuzlar (ayrıştırıcı yeni adlarıyla: Türkmenler) Hazar Denizi'nin batısına, çoğu bugünkü Türkmenistan topraklarında olan Maveraünnehir ile Harezm ve İran'daki Horasan bölgesine yönelmiştir. Selçuk Bey önderliğindeki Türkmenler bölgedeki Gazneli-Karahanlı-Samani mücadelesinde hassas bir denge siyaseti takip etmişler, fakat Karahanlı ve Gaznelilerin eş zamanlı olarak yaptıkları askeri harekatta Karahanlıların Maveraünnehir'i Gaznelilerin de Horasan'ı ele geçirmeleri üzerine Türkmenler siyasi açıdan bir kıskaca girmişlerdir.<ref name="refKemalüçüncü"/> Türkmenlerin Samanilerle başlayan ittifakları sonucu Maveraünnehir'e geçişleri, Karahanlılar ile arka arkaya yaptıkları savaşlar neticesinde elde ettikleri başarılarla hızlanmış Selçuk'un 1009'da 100 yaşında ölümüyle de bu göç hareketi tamamlanmış, Türkmenler bütünüyle Maveraünnehir'e inmiş bulunuyorlardı.<ref name="refKemalüçüncü"/> Maveraünnehir'deki Karahanlı hakimiyeti Türkmenlere yeni bir açılım yapmaya müsaade etmeyince, Selçuk Bey'in torunlarından Tuğrul Bey Türkmen boylarını alarak çölün gerisine çekilmiş, Çağrı Bey de Anadolu üzerine keşif gezisine çıkmıştır.<ref name="refKemalüçüncü"/> Horasan'dan İran'ı geçerek Azerbayca'a ulaşan Çağrı Bey buraya daha önce gaza ve akın için gelen Oğuz gruplarını güçlerine katmış, Van Gölü civarında Anadolu'ya Bizans'ın kaleleri olan Vaspurakan (Ermeni Vaspurakan Krallığından kalan) ve Ani kalelerine karşı sefer düzenleyerek büyük kazanç sağlamıştır.<ref>Prof. Yaşar Yüce-Prof. Ali Sevim: Türkiye tarihi Cilt I, AKDTYKTTK Yayınları, İstanbul, 1991 p 28-29</ref> 1040 yılındaki Dandanakan Muharebesini kazanan Türkmenler, Gaznelilerin sonunu getirdikleri gibi, Büyük Selçuklu Devletinin de temellerini atmış oldular.<ref name="refKemalüçüncü"/><ref name="refKemalüçüncü"/> Alp Arslan zamanına gelinceye kadar Anadolu Kafkaslardan Kuzey Irak'a uzanan bir yay ile Türkmen kitleleri tarafından kuşatılmıştı. XI. yüzyılın ikinci yansından itibaren Sultan Alp Arslan'ın Ani kapısından girerek başlattığı süreç ard arda gelen akınlarla 1071 Malazgirt zaferiyle geri dönülmez bir biçimde perçinlenmiş ve Büyük Selçuklu Devletinin kurulmasından 35 yıl sonra da 1077 yılında Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuş oldu.<ref name="refKemalüçüncü"/> I. Alâeddin Keykubad'ın 45 yaşında zehirlenerek öldürülmesinden sonra yerine liderlikte ve yönetimde yeteneksiz olan II. Gıyaseddin Keyhüsrev geçmiş ve buna bir de veziri Sadeddin Köpek'in yanlış yönlendirmeleri eklenince devletin ana unsuru olan Türkmenlerle yönetimin arası açılmıştır.<ref name="refKemalüçüncü"/> Devlet Türkmenler üzerine baskı uygulamaya başlamış, Ahilik önderleri Ahi Evren ve Ahi Ahmet hapsedilmiştir.<ref name="refKemalüçüncü"/> Bozulmuş olan bu dirlik ve düzenliği Türkmenler lehine yeniden tesis etmek isteyen Baba İlyas ve önde gelen halefi Baba İshak müridleri vasıtasıyla geniş ve etkili bir propagandaya başlar ve sonunda Ağustos 1239'da başarısızlıkla neticelecek olan Baba İshak ayaklanmasında Türkmen isyanı bastırılmış ve 1240 yılıne her iki baba idam edilmiştir. Türkmen isyanından kaçan bu yandaş ve müridleri diğer heterodoks zümrelerle dayanışma içine girerek Babailik hareketini başlatmışlardır. Bu isyanın sonucunda Anadolu Selçuklu Türkmen birliği parçalanmış ve büyük yıkım ve ıstıraplara sebep olan Moğol istilasına maruz kalmıştır.<ref name="refKemalüçüncü"/> Yaygınlaşan Moğol istilalarından sonra Hazar ötesi Türkmenleriyle Azerbaycan ve Anadolu Türkmenleri ayrı topraklarda yaşamış, kültürlerinde ve dillerinde farklılıklar ortaya çıkmıştır.<ref>Kara, Mehmet (Hzl. Ahmet Bican Ercilasun), Türk Lehçeleri Grameri. Akçağ Yayınları, 1.Baskı, Ankara 2007, sayfa: 233-234</ref> Türkmen Türkçesi ve Türkiye Türkçesi 12. ve 13. yüzyıllarda birbirinden ayrılarak farklı gelişim göstermiştir.<ref>Hacı Veysel Eroğlu. Türkmen Türkçesiyle Türkiye Türkçesinin Akrabalık Adlarının Karşılaştırılması</ref> Türkistan'daki Mangışlak ve Balhan Türkmenleri Moğol istilasından fazlaca etkilenmeyip Hazar Ötesi Türkmenleri ya da Yaka Türkmenleri olarak bugünkü Türkmenistan'ın temelini oluşturmuşlardır.<ref>Gündüz, Tufan, (1997). Anadolu’da Türkmen Aşiretleri “Bozulus Türkmenleri 1540-1640”, Bilge Yayınları, Ankara.</ref><ref>Gündüz, Tufan (2008). Anadolu'da Türkmen Aşiretleri. Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2008. ISBN 9789756480823</ref>

Fatih Sultan Mehmet’ten başlayarak Osmanlı padişahları, Türk kökenli olmayan devşirmelere devlet yönetiminde yer vermişlerdir. Bu devşirme yöneticilerin Türkmenlere karşı vergi ve benzeri konularda adaletsiz davranmaları, buna karşılık İran şahlarının, özellikle de Şah Tahmasb’ın devlet idaresinde Türkmenlere görev vermesi, Türkmenlerin Osmanlı Devletinden yüz çevirerek Safevî Devletine yönelmelerine sebep olmuştur.<ref name="refSöylemez">Faruk Söylemez (2004). Anadolu'da Sahte Şah İsmail İsyanı. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 17 Yıl : 2004/2 (71-90 s.)</ref> Bundan sonra Anadolu’dan İran’a doğru 17. yüzyılın ortalarına kadar devam eden bir Kızılbaş Türkmen göçü başlamış ve göç eden Türkmenler arasında sayıları çok olmamakla birlikte Çepniler de vardı.<ref>Ali Çelik. Karadeniz Bölgesinde Çepni Varlığı ve Samsun'da bir Çepni Köyü</ref> Zazaca ya da Kürtçe konuşan Tunceli Alevilerinin (Kırmançlar) asimilasyona uğramış Anadolu Türkmenleri olduğu ileri sürülür.<ref>Yiğit Uysal, Dersimli Anadolu Türkmenleri ve Onların Tarihi Süreç İçerisindeki Yeri Proje Çalışması</ref>

Moğol istilası

Dosya:Ayyubid.png
Moğol istilası öncesi Şablon:Legend

13. yüzyılda Cengiz Han tarafından başlatılan Moğol istilaları hareketi, Türk dili için, Göktürk, Uygur ve Karahanlı Türkçelerinden sonra Türk dilinin Orta Türkçe denen yeni bir döneminin ve “Doğu Türk Yazı Dili” ve “Batı Türk Yazı Dili” diye ifade edilen Türk dünyasının doğu ve batı kolunun yazı dili için başlangıç noktasıdır.<ref name="Aysuata2010"/>

(اوج ) denen Türkmen-Bizans sınırlarındaki Türkmen beyleri Moğol istilası öncesinde Türkiye Selçuklularına bağlı meliklik tarzında idarelerini sürdürürken, istila sonrasında uçlar, iç kesimlerden kaçan Türkmenlerin sığınağı haline gelmiştir. 13. yüzyılda yaşanan bu göçler ile birlikte uçlardaki Türkmen nüfusunun artması Türkmenlerin kendi hâkimiyetlerini kurmalarını sağlamıştır. Anadolu’nun uçlarında yerleşen Türkmenler, milli kimlik ve kültürlerini buraya taşıyarak, hayat tarzlarını devam ettirmişlerdir. Meydana getirilen beylikler buralarda müesseseler inşa ederek uçların Türkmen tarzında yeniden şekillenmesini sağlamıştır.<ref name="refŞakirturan">Turan, Şakir (2011). Moğolların Anadolu’yu İstilası Sonrası Batı Anadolu’da Türkmen Tarzında Şekillenme . Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, sayı: 20, Nisan 2011, sayfa: 185-194</ref>

Rakka iskânı ve sürgünü

Osmanlı Devleti 18. yüzyılda Türkmen aşiretlerini on ayrı bölgede iskân etmiştir. Bu bölgeler sırasıyla Kütahya-Aydın, Konya-Karaman, İç-İl ve Teke, Sivas-Erzurum, Çukurova, Diyarbekir-Malatya, Rakka ve Haleb eyaletleri dâhilinde Hama ve Humus, Belih Nehri havalisi, Harran-Ovası, Menbic Nahiyesi, Kıbrıs adası ve Rumilidir.<ref name="refCelalerdönmezkıbrıs"/>

18. yüzyılda iskân edildikleri yerde huzursuzluk sebebi olan veya iskâna karsı çıkan aşiretler öncelikli olarak Rakka Eyaletine (ایالت رقه) sürülmüstür.<ref name="refCelalerdönmezkıbrıs"/><ref>XVIII. Yüzyıl Rakka Sürgünü</ref> Rakka bölgesine 18. yüzyıl başlarından itibaren başlamak üzere, sırasıyla 1706, 1709, 1712, 1717, 1718, 1719, 1723, 1726, 1729, 1731 yılları arasında on farklı zamanda aşiret sürgünü yapılmıştır.<ref name="refCelalerdönmezkıbrıs"/> Sürgün burada aşiretleri yerleşik düzene geçirebilmek amacıyla bir iskân metodu olarak kullanılmıştır.<ref name="refCelalerdönmezkıbrıs"/> Rakka bölgesinde yapılan iskân çalısmalarıyla devlet, bölgede Arap unsuruna karşı bir muvazene oluşturmak gayesi gütmüştür.<ref name="refCelalerdönmezkıbrıs"/>

Osmanlı Devleti zamanında Suriye’de bulunan bazı Arap aşiretlerinin baskısı sonucunda Türkmenler Anadolu’nun içlerine göç etmeye zorlanmıştır. Ortaya çıkan olumsuz nüfus değişimi Osmanlı Devleti’ni tedbir almaya itmiştir. Aneze Araplarının saldırısını önlemek için Rakka Eyaletine Türkmen aşiretleri yerleştirilmeye başlanarak güneydeki Arap saldırılarının önü alınmaya çalışılmıştır.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/> Bazı Türkmen boylarının bu bölgelere yerleştirilme nedenlerinden biri de isyan etmelerinden dolayı cezalandırma amaçlıdır.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Yerleşiklik ve göçebelik

Şablon:Ana Hakanları Kınık boyundan olan Büyük Selçuklu Devleti döneminde Horasan'dan gelen Oğuz-Türkmenlere Anadolu'nun kapısını ardına kadar açan 1071 Malazgirt Zaferi'nden sonra Bağdat'ta 1072 - 1074 yılları arasında yazılan Divânu Lügati't-Türk'te yirmi iki bölükten (boydan) oluştuğunu söylediği Oğuzların (Türkmenlerin) ilk boyunu «birincisi ve başları Kınık'lardır ve zamanımızın hakanları bunlardandır»<ref name="Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi 1941"/> diyerek veren Kâşgarlı Mahmud yatuk (يَتُقْ) kelimesini iki örnekle şöyle tanımlar: « يَتُقْ نانكْ yatuk nenğ atılan, unutulan her şey. Tenbele يَتُقْ كِشي yatuk kişi denir. Oğuzlardan bir takımları vardır ki şehirlerinden dışarıya çıkmazlar, savaş yapmazlar. Onun için bunlara يَتُقْ yatuk denir, "tenbeller ve atılmışlar" demektir.»<ref>Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, çeviren Besim Atalay, TDK yayınları:523, Ankara 1941, cilt: III, sayfa: 14-15</ref> Oğuzlarca/Türkmenlerce yerleşikliğin henüz "tembellik edip yan gelip yatma" olarak görüldüğü o çağdan yıllarca sonra bile Fatih Sultan Mehmet döneminden beri tutulmaya başlanan Osmanlı tahrir defterlerinde konar-göçer Türkmenlerin göçerliği bırakıp konarlıkta karar kılan/kıldırılan kısmı yatık yerine oturak olarak adlandırılmış (Oturak Bahadırlı, Oturak Barza, Oturak Çebi, Oturak Çepni, Oturak Kızıklı ...), göçerlikte ısrar edenler ya da göz yumulanlar ise göçer (ya da yürük/yörük) olarak (Göçer Barza ...<ref name="refBehsetkaracamenteşe">Karaca, Behset (2008). "1522-1532 Tarihlerinde Menteşe Bölgesi Yörükleri", Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, cilt: 18, sayı: 2, sayfa: 403-440, Elazığ, 2008.</ref>) kaydedilmiştir.

Türkmenler köken olarak hayvancılık (sığır, koyun, keçi) yapan, binit (binek hayvanı) olarak atı yüklet (yük hayvanı) olarak da deve'yi (çift hörgüçlü deve) kullanan yarı göçebe (konar-göçer) halktır. Göçebe olarak 11. yüzyılın ikinci yarısında 1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu'ya yoğun olarak göç edilmiş ve 21. yüzyılın başlarına kadar bu göçebelik azalarak da olsa sürdürülmüştür. Anadolu Türkmenleri içinde göçebeliği en son yakın zamanlarda bırakan grup Yörüklerdir. Osmanlı Devleti’nin, özellikle 16. yüzyılın sonlarından itibaren, bozulmaya baslayan askerî, siyasî ve malî sisteminden en çok konar-göçer gruplar etkilenmiş; sistemi düzeltmek isteyen Osmanlılar, Yörük (dikey göç edenler) ve Türkmenleri (yatay göç edenler) toprağa bağlamak, onları kayıt altına alıp vergilendirmek maksadıyla iskân etmeye zorlamıştır. Özellikle yatay göç yapan Türkmen oymakları arasında iskâna çok direniş gösterilmesine rağmen sonuçta onlardan büyük bir kısmı yerleşmek zorunda kalmış; direnenler ise Anadolu’yu bir ağ gibi ören uzun göç yolları kesintiye uğradığı için yayla/yaylak (yaz geçirilen, yazlanan/yaylanan) veya kışla/kışlak (kış geçirilen, kışlanan) mahallerine yakın yerlerde göçlerine devam edebilmişlerdir. Yörükler ise, kısa menzilli dağ göçerliğinin getirdiği avantaj ile kısmen de olsa göçerliklerine devam edebilmiş ve bu anlamda Yörük kimliği yaşatılabilmiştir.<ref name="refŞeydabüyükcansayılır"/>

Başta saray ve ordu olmak üzere İstanbul ile diğer büyük şehirlerin hayvanî gıda tüketiminin karşılanabilmesi ve o devrin en hızlı ulaşım ve savaş vasıtası olan atın geniş ölçüde yetiştirilmesi için göçebe aşiretlerin yaylacılık faaliyetlerinin devam ettirilmesi gerektiğinden, onları tamamen iskân edip de bu alandaki ihtiyacın karşılanamaması riskinin gerçekleşmemesi için Osmanlı devleti konar-göçerlere kısmen göz yummuş, fakat bu faaliyetlerin yapılmasında dahi göçebelerin denetim altında tutulabilir düzeyde olmasına özen göstermiştir.<ref>Saydam, Abdullah (2009). Sultanın Özel Statüye Sahip Tebaası: Konar-Göçerler. SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2009, Sayı: 20, sayfa: 9-31.</ref>

Çukurova Türkmenleri (ya da Çukurova Yörükleri) konar-göçer yaşama biçiminden toprağa bağlı yerleşik düzene en son geçenlerdir ve bunlar hayvancılığın yanı sıra kilimcilik, demircilik, el sanatları ve tarımla uğraşırlar; bir bölümü de hayvancılığa bağlı olarak yazları yaylalara göçerek bu kültürü sürdürüyorlar.<ref>Artun, Erman. “Çukurova Konar-Göçer Türkmenlerinin Halk Kültürlerinde Eski Türk İnançlarının İzleri”</ref>

2010'lu yıllarda Türkiye'de konargöçer Yörük kültürünün son temsilcileri Sarıkeçililer adı verilen gruptur.<ref name="Selçuksakatoğlu"/>

Türkiye içi Anadolu Türkmenleri

Şablon:Resim etiket başlangıç Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket küçük Şablon:Resim etiket son

Anadolu Türkmenlerinin çoğu asırlar içinde yerleşik hayata geçmiş ve oymak/aşiret bağları yok olmuştur. Yine de oymak ya da aşiret adlarıyla ayırt edici topluluk olarak günümüzde de varlığını sürdüren Türkmen alt grupları bulunmaktadır.

Yörükler

Şablon:Ana Yörükler ya da Yürükler (Yörük Türkmenleri ya da Yörük Türkleri, Osm. يوروك), büyük ölçüde, 17. yüzyıla kadar yerleşik hayata geçmeyerek, yaşamına göçebe olarak devam eden Türkmen topluluklarına verilen isimdir.<ref name="refTızlak"/> Geçimini hayvancılıkla sağlayan göçebe Türkmenlere Yürük denir.<ref>Gürdal, Mustafa (1976). "Antalya Yürükleri". Türk Etnografya Dergisi, Sayı:15</ref> Yörükler gibi açıkça konar-göçer hayatı temsil eden Türkmenler Osmanlı kayıtlarında bazen “Yörük” bazen de “Yörük Türkmenleri” olarak geçmektedir. Bir kavram olarak Yörük kelimesi, Türklerin Anadolu’ya akmaya başlamaları ve aynı zamanda yerleşik hayata hızla yönelmeleri ile ortaya çıkmış; eski geleneksel tarzını devam ettirmek isteyen Türkmen grupları bu adla adlandırılmaya başlanılmıştır.<ref name="refSerkansarı">Sarı, Serkan (2008). XV-XVI Yüzyıllarda Menteşe, Hamid ve Teke Sancağı Yörükleri. TC. Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Isparta</ref> Osmanlı kanunnamelerinde genelde konargöçer olarak nitelendirilseler de bütün Yörük guruplarının konargöçer olmadıkları da görülmekte ve yerleşik (belgelerde: mütemekkin ya da oturak ve sakin) durumda olan Yörükler de bunmaktadır.<ref name="refSerkansarı"/> Yörüklerin başında bulunan kişiye “mir-i Yörükan” ya da “Yörük Beyi” denir.<ref>Dulkadir, Hilmi (1997). İçel'de son Yörükler: Sartkeçililer, İçel Valiliği Yayınları</ref> Yörük ~ Yürük kelimesi yörümek ~ yürümek fiilinden gelir.<ref>Németh Gyula, A hongfoglaló magyarság kialakulása, Budepest 1930, sayfa: 34</ref> Müslüman olup hem Sünni hem de Alevilik görülür.

  • Anadolu Yörükleri : İçel Yörükleri, Alaiye Yörükleri, Tekeli Yörükleri, Bursa Yörükleri, Haruniye Yörükleri, Maraş Yörükleri, Ankara Yörükleri, Eğridir Yörükleri, Araç Yörükleri, Taraklı Yörükleri, Murtana Yörükleri, Nacaklı Yörükleri, Nasırlı Yörükleri, Eski Yörük, Toraman Yörükleri, Tacirleri Yörükleri, Tor Yörüğü.<ref name="refCahitgelekçi"/>
  • Rumeli Yörükleri : Tanrıdağı Yörükleri (Karagöz Yürükleri<ref>Gökbilgin, M. Tayyib (1957). Rumeli'de Yürükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fâtihân. İÜ. Edebiyat Fakültesi yay. no: 748, Osman Yalçın Matbaası, İstanbul</ref>), Naldöken Yörükleri, Kocacık Yörükleri (Kızıl Oğuzlar<ref>Kızıl Oğuzlar yahut Kocacıklar hakkında ilk bilgiler ve Anadolu'daki varlıkları</ref>), Ofcabolu Yörükleri, Vize Yörükleri, Yanbolu Yörükleri, Selanik Yörükleri.<ref name="refCahitgelekçi"/> Tekirdağ Yürükleri.<ref>Çevik, Hikmet (1971). Tekirdağ Yürükleri, Tekirdağ Halkevi Yayını, İstanbul</ref> Rumeli ağızlarındaki ilk hecede o > u ve ö > ü daralmaları tipiktir ve Anadolu'da Yörük olarak geçerken Rumeli'de Yürük biçimi kullanılır.
Dosya:Yoruk-map.gif
Yörüklerin son kalıntısı (kırmızı)
Sağda Antalya ilinin üst tarafındaki kırmızı alan Honamlı Yörükleri coğrafyasıdır

Ankara Yörükleri (Yörükân-ı Ankara), 16. yüzyılda Ankara Vilayetinin Ankara Sancağını yurt olarak kullandıkları gibi, Ankara’nın batısında Sivrihisar, Sultanönü (Eskişehir), Kütahya ve Karahisar-ı Sâhib (Afyon), Aksaray sancakları ve güneyde Karaman eyâletine tabi topraklara kadar uzanan geniş topraklardaki yerleşim yerlerini (köy, mezraa) yurt olarak kullanmışlardır. Ankara Yörükleri, 1523/30 ve 1571 yılına ait tahrir defterlerine göre, Ulu Yörük, Kasaba Yörükleri, Haymana (Büyük ve Küçük), Karalar, Taceddinlü ve Aydın Beylü taifelerinden oluşmakta idi. 1571 yılına ait tahrir defterinde Ankara Yörüklerinin Kasaba Yörükleri denen bölümüne kaydedilmiş olan Karakeçilü cemaatinin şehirde yerleşik olduğu belirtilmiştir. Konar-göçerlerin şehre yerleşmelerinin olağan bir durum olduğu ve şehir hayatının canlılığının konar-göçer halkı şehre çektiği bilinmektedir. Sancak bölgesinde Yörüklerin davalarına “Yörük kadısı” bakmıştır.<ref name="refEmineerdoğanankara">Emine Erdoğan (1990). Ankara Yörükleri (1463, 1523/30 ve 1571 Tahrirlerine Göre). OTAM (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi) sayı 18</ref>

Makedonya Yörükleri Makedonya'da yaşarlar.<ref>Kalafat, Yaşar Kaya (1994). Orta Toroslar ve Makedonya Yörükleri Halk İnançlari Karşılaştırması-I. Millî Folklor, Aylık Türk Dünyası Folklor Dergisi cilt 3, yıl 6, sayı 23, Güz 1994, sayfa 34-36;</ref>

Honamlı Yörükleri

Şablon:Ana Honamlı Yörükleri ya da Honamlılar: Önce Batı Toroslar’a (Antalya, Isparta ve Teke Yarımadasına) yerleşen, sonra da Orta Toroslar’a (Aladağlar, Binboğalar ve Adana civarına) yayılmış Yörüklerdir.<ref name="refYurttasonhavadishonamlı">Honamlı Yörükleri</ref> Toroslara Aydın yöresinden dağılmış olması ile hala Anadolu’nun güneyinde Adana, Mersin, Maraş havalisinde Yörüklere “Aydınlı” olarak hitap ederler.<ref name="refYurttasonhavadishonamlı"/>

Honamlı aşiretinin mahalle olarak da adlandırılan 9 obası vardır: Çoşlu, Ötgünlü (Hacı İbrahimli ve Hacı Mehmetli), Telliler, Elekli (Hacı Celilli), Karaevli, Recepli, Karsavurdanlı, Eskiler obası, Hacı Abdilli.<ref name="refHonamlıyörükleridayanışma">Honamlı Yörükleri Kültür ve Dayanışma Derneği</ref>

Honamlı Yörükleri tarafından yetiştirilen ve bu yörük aşireti tarafından günümüze kadar korunmuş olan, adını da Yörüklerden alan ve son yıllara kadar genel olarak kıl keçisi tabiri içinde yer alan Honamlı keçisi, ancak son birkaç yıldır kıl keçisinden çok farklı morfolojik ve verim özelliklerinin olduğu farkedilerek, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından yeni bir keçi ırkı olarak tescil edilmiştir. Honamlı keçisinin yayılma alanı Akdeniz Bölgesi Toros Dağları etekleri, Antalya, Konya, Isparta üçgeninde Yörüklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerdir.<ref name="refHonamlıkeçisi">Honamlı keçisi</ref>

Konar-göçerlikten yerleşik hayata geçen Honamlıların köyleri:<ref name="refYurttasonhavadishonamlı"/><ref name="refHonamlıyörükleridayanışma"/><ref>Tanyıldız, Ali (1990). Orta Asya'dan Gedikli mahallesi'ne Honamlı Yörükleri. 2. baskı 1990, Isparta</ref>

Sarıkeçili Yörükleri

Şablon:Ana Sarıkeçililer (Sarıkeçili Yörükleri, Sarıkeçili Türkmenleri, Sarıkeçi, Sarıkeçilü, Sarıkeçilili, Sarıkeçülülü), Mersin ilinin (eski: İçel) Silifke ilçesinde yaşayan Sünni sarışın<ref>Yörüklerin İnanç ve Adetleri</ref> konar-göçer Türkmenlerdir ve Yörük kültürünün son temsilcisidirler.<ref>NTV MSNBC: Sarıkeçili Yörükleri. Foto-Röportaj Fatih Pınar</ref><ref>Anadolu'nun Son Göçerleri Sarıkeçililer (47.inci Antalya Film Festivalinde Belgesel dalında yarışan, Yönetmen Yüksel Aksunun Çektiği 'Anadolu'nun Son Göçerleri Sarıkeçililer' belgesel filmi belgesel dalında birincilik ödülü aldı)</ref> Oğuz boylarından hangisine mensup olduğu belli değildir.<ref name="refHilmidulkadir">Dulkadir, Hilmi Sarkeçililer. sayfa: 481-488</ref> Eskiden İçel, Aydın, Konya, Karahisâr-ı Sahib, Akşehir ve Saruhan sancakları, Doğanhisarı Kazası (Konya sancağı), Antalya Kazası (Feke Sancağı), Eğridir, İsparta, Burdur, Dazkırı ve Uluborlu kazaları (Hamid sancağı), Tavşanlı, Honoz Kazası (Kütahya Sancağı) (6) onların yaşadığı çevreler idi.<ref>Cevdet Türkay, Oymak Aşiret ve Cemaatla, Tercüman Kaynak Eserler dizisi 1</ref> Sözü edilen bu yerleşim birimlerindeki Sarıkeçililerin tamamı yerleşmiştir.<ref name="refHilmidulkadir"/>

Bugün sadece 200 hanelik bir Sarıkeçili ailesi konar-göçer hayat sürdürmektedir.<ref name="refHilmidulkadir"/> Kışları Içel-Silifke-Gülnar-Anamur sahillerinde yazları da Konya'nın Seydişehir-Beyşehir yaylalarında kira ile yazlamaktadırlar.<ref name="refHilmidulkadir"/> Yaz kış ev dedikleri kıl çadırlarda kalırlar.<ref name="refYavuzçolak">Yavuz Çolak (Vet. Sağ. Tek.). Toroslara hükmedenler: Sarıkeçili yörükleri</ref> Sarıkeçililerin dili başlıbaşına incelenecek bir konudur; çok güzel Türkçe konuşurlar.<ref name="refHilmidulkadir"/> Kadınları erkekten kaçınmaz; yabancı erkeklerle beraber otururlar ancak konuşmaktan imtina ederler.<ref name="refHilmidulkadir"/> Besledikleri kıl keçisinin ormana zarar vermesinden dolayı orman müdürlüğünce hareketleri kısıtlanmaktadır.<ref>Radikal gazetesi: Sarıkeçili Yörükleri, dağda hapis</ref> 2010'lu yıllarda Türkiye'de konargöçer Yörük kültürünün son temsilcisidirler.<ref name="Selçuksakatoğlu">Selçuk Sakatoğlu (yazı) & Ayaz F. Pınar (fotoğraflar). Toroslar'ın Son Göçerleri Sarıkeçililer. Atlas, 17 Ocak 2011</ref>

Çepniler

Şablon:Ana Çepniler (Çepni Türkmenleri, Çetmiler), Üçoklardan köken olarak Danişmendlilere dayanan Sünni ya da Alevi Türkmenlerdir. Karadeniz Çepnilerinin Önemli bir bölümü Sünnîdir. Çepniler Trabzon, Ordu, Gümüşhane ve Giresun'dan başlayarak bu bölge ve çevresinde yerleşiktirler. Alevî Çepniler ise daha çok Ordu, Giresun, Balıkesir, Manisa, İzmir, Çanakkale, Burdur, Gaziantep gibi illerde yerleşiktirler. Giresun’un doğusu ile Trabzon’a bağlı Şalpazarı ve Beşikdüzü ilçelerinde yaşayanlara hâlâ Çepniler denilmektedir.<ref>Demir, Necati (2012). Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesinde Çepni Türkmenleri ile Güvenç Abdal Ocağı'nın Kuruluşu. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 63 p. 77-110</ref> Özellikle Doğu Karadeniz yöresinde sahilden on kilometre iç kısımların tamamını kontrol eden Sinop’a kadar yayılan çevreye egemen olan Çepni boyunun kültürel yapısı ve birbiri ile bağlantıları sebebiyle onları Doğu Karadeniz Çepnileri (Karadeniz Türkmenleri) olarak değerlendirmek, tanımlamak ve yorumlamak daha doğru bir yaklaşımdır; zira Balıkesir yöresinde bulunan ve kökenleri Musul ve Halep yöresine kadar inen Kantemürlü Çepnileri ile aralarında kültürel bakımdan bazı tanımlayıcı farklılıklar bulunmaktadır.<ref>Bayraktar, Hakkı. Doğu Karadeniz ve Ağasar Çepnileri</ref> Alevi Çepnilerin Dilce ya da Çepni dilcesi adı verilen ve kendi aralarında anlaşmak için kullandıkları gizli dilleri vardır.<ref>Caferoğlu, Ahmet (1954). “Pallacı,Tahtacı ve Çepni Dillerine Dair”, Türkiyat Mecmuası, c.XI, İ.Ü. Ed.Fak.Yay., sayfa: 41-56.</ref><ref>Sevinçli, Efdal. Özel gizli bir dil</ref>

Karadeniz Çepnileri: Çepni nüfusun önemli bölümü Karadeniz’de bulunmaktadır. Tarihî bilgiler de Karadeniz’in bir Çepni yurdu olduğunu doğrulamaktadır. Fakat buradaki Çepnilerin Sünni İslamiyeti benimsemiş olmaları kapalı bir toplum olmamalarına ve kimliklerini batıdaki Çepnilere oranla daha az muhafaza etmelerine neden olmuştur. Trabzon Şalpazarı ve Beşikdüzü Çepni kimliğinin en canlı biçimde yaşadığı yerlerdir. Bunun dışında Ordu, Rize ve Giresun’da da azımsanmayacak oranda Çepni nüfus bulunmaktadır.<ref name="refZeynepşimşekumaç"/>

Balıkesir Çepnileri: Çepni nüfusun tamamını oluşturduğu köylerin ağırlıklı bir bölümü başta Balıkesir olmak üzere Ege Bölgesi’nde bulunmaktadır. Ege Bölgesi’nde bulunan Çepni nüfusun tamamı Alevi kültürünü benimsemişlerdir. Bu durum Sünni Türklerin yoğun olarak yaşadığı bu bölgede kendi içlerine kapanıp kimliklerini muhafaza etmeleri sonucunu doğurmuştur.<ref name="refZeynepşimşekumaç"/><ref>Şahin, Halil İbrahim (2004). Balıkesir Çepni Kültürü, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir 2004</ref>

Gaziantep Çepnileri: Anadolu’da Ege Bölgesi ve Karadeniz Bölgesi’nden sonra Çepni nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu yer Gaziantep'tir ve burada altı Çepni mahallesi bulunmaktadır. Gaziantep Çepnilerinin atası olduğunu düşünülen Çepni topluluğu, Halep Türkmenleri arasında bulunan üç kola ayrılmış bir Çepni oymağıdır. 1596 tarihli kayıtlarda bu üç Çepni oymağının Halep Türkmenleri arasında “Köpeklü Avşarı” taifesi içerisinde yer aldığı bilgisi yer almaktadır. Bunlardan birinci kol Antep’in kuzeydoğusunda yaşıyor ve Korkmazlu, Sarılu, Karalar, Köseler ve Şuayyıblu obalarına ayrılıyordu. Bu oba isimlerinden bazılarının Gaziantep’te bulunan bazı Çepni köyleriyle aynı ismi taşıması dikkat çekicidir. İkinci ve üçüncü kol ise “Başı Kızdılu Çepni” olarak adlandırılmaktaydı. Bu iki grup Batı Anadolu’ya göç etmiş Saru Han (Manisa) ve Aydın’a yerleşmişlerdir.<ref name="refZeynepşimşekumaç">Şimşek Umaç, Zeynep (2010). Gaziantep Çepni ağzının Türkiye Türkçesi ağız gruplarını belirleyen özellikler bakımından değerlendirilmesi. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi / Journal of Turkish World Studies, Cilt: X, Sayı 1 , Sayfa: 185-206, İzmir 2010.</ref>

Tahtacılar

Şablon:Ana Tahtacılar (Tahtacı Türkmenleri, Tahtacı Yörükleri), Güney ve Batı Anadolu'da yaşayan konar-göçer Kızılbaş Türkmenlerdir. Etnik köken olarak Beş Uygur içerisinde bulunan Ağaçerilere dayanmaktadır ve Ağaçerilerin günümüzdeki devamı sayılan Tahtacı Türkmenlerinin sonradan diğer boylarla karıştıkları düşünülmektedir.<ref name="refHüseyinkahramanmutlu">Mutlu, Hüseyin Kahraman (2011). Balıkesir ve Batı Anadolu Yöresi Tahtacı Türkmenleri. Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 6/1 Winter 2011, p. 1503-1511</ref> Yazılı kaynaklarda Tahtacı adına ise ilk olarak 16. yüzyılda Osmanlı vergi nüfusu tahrir defterlerinde “Cemāat-ı Tahtacıyān” şeklinde rastlanmaktadır.<ref>Çıblak, Nilgün (2003). “Mersin Tahtacı Kültüründeki Terimler Üzerine Bir Deneme”, Folklor / Edebiyat, C.IX, S. XXXIII, ss.217-238.</ref> Osmanlı Dahiliye Nazırlığı tarafından Niyazi Bey'e hazırlatılan 1918 tarihli “Tahtacı Yörükleri” adlı raporda, kendilerine Kızılbaş diyen Tahtacıların ülke genelinde yoğunlukla Kala-i Sultaniye, Aydın, Isparta, Antalya, İzmir, Narlıdere, Kavacık, Naldöken, Menemen, Bayındır, Tire, Milas, Muğla, Ödemiş, Söke, Biga, Burdur, Alaiye, Adana vilayeti ile Binboğa yaylalarında ve Kazdağı eteklerinde yaşadıkları ifade edilmektedir.

Stratejik ve askerî bir bakışla Adana vilayetine bağlı Tahtacı köylerinin coğrafi konumları, enlem ve boylamları, irtifaları, su kaynaklarına uzaklıkları, yaylalarının yerleri ve ormanlık alanları ayrıntılı bir biçimde belirlenmiştir. Karahıdırlı, Sandal, Kuzucubelen, Düğdüören Adana vilayetinin Mersin merkez kazasına bağlı Tahtacı köyleridir. Adana vilayeti Tarsus kazasındaki Tahtacı köyleri ise Dalak Deresi, Belen Keşlik, Kaburgediği’dir. Karaisalu kazasının Kadelli, Çamalan, Hacıkırı, Karaçalı, Pamukalan, Cingöz köyleri ile Ayas’ın Durhasandede mahallesi ve Islahiye’nin Kabaklar ve İdilli köyleri Tahtacı köyleridir. Ayrıca, Sırkantı/Sırkıntı nahiyesi dâhilindeki Tepecikören karyesinde 10 hane; Feke’nin Mansurlu nahiyesinde 15 hanelik Tahtacı topluluğu bulunmaktadır.<ref>Şahin, İlkay (2012). Güç İlişkileri Ağının Aktörleri Olarak Ortodoksi ve Heterodoksi: Tahtacı Raporu Örneği. The Journal of Academic Social Science Studies volume 4, issue 5, p. 435-455, October 2012</ref>

Balıkesir'in yerli nüfusu Sünni olan Yörük ve Manav ile Alevi olan Türkmen (Balıkesir'de Tahtacılara Türkmen adı verilir ve en yoğun oldukları yer Kaz dağlarıdır) ve Çepni unsurlarından oluşmaktadır ve kültürel hayatlarına bakıldığında Yörükler ile Manavların; Tahtacı Türkmenleriyle de Çepnilerin birbirlerine daha yakın oldukları görülür.<ref name="refHüseyinkahramanmutlu"/> Günümüzde Balıkesir Edremit ve çevresindeki Tahtacılara, Yörükler tarafından Türkmen denilmektedir ve bu yörede Türkmenlikten kasıt Alevilik veya Kızılbaşlıktır; Türkmenler ve Yörükler her ne kadar birbirleri için aramızda soğan zarı gibi ince fark var deseler de bu farklı dinsel inanç içindeki boylar arasında hemen hemen hiçbir sosyal ilişkinin bulunmadığı gözlemlenmektedir.<ref name="refVatanözgüledremit"/>

Sıraçlar

Şablon:Ana Sıraçlar (Sıraçlı, Sıraç Türkmenleri, Beydili Sıraç Türkmenleri, Saraçlar, Osm. سراج), Sivas, tokat, Amasya, Çorum ve Yozgat yörelerinde yaşayan Beğdili (Beydili) boyundan Kızılbaş (Anşabacılı ve Hubyarlar) Türkmenlerdir. Osmanlı tapu tahrir defterlerinde Sarac (sırac) Cemaati’nın Tokat bölgesinde olduğu belirtilmektedir. Çoğu (% 95) Hubyar'a bağlıdır. Hubyar toplulukları kendi içlerinde bir birlerine Sıraçlar demekte ise de bölgede bulunan diğer Alevi gurupları bütün Hubyar mensuplarını Sıraçlar olarak nitelendirmektedirler.<ref>http://www.hubyar.net/sayfa/33-siraclar.html</ref><ref>Ali Kenanoğlu ve İsmail Onarlı, Hubyar Sultan Ocağı ve Beydili Sıraç Türkmenleri. HUBYAR Kültür Derneği Yayınları, İstanbul, 2003 ISBN 9759239000</ref>

Abdallar

Şablon:Yanlış Şablon:Ana Abdallar (Türkmen Abdalları<ref name="refSaimayata"/>, Türkiye Abdalları<ref>Gürsoy, Şahin (2005). Türkiye Abdalları. Platin Yayınları ISBN 9944137030</ref> , Abdal Çingeneleri<ref name="refCingeneyizorg"/>, Teberler, Carcar, Osm. آبدال), Babai Türkmenlerinin bakiyeleri olan Alevi-Bektaşi Türkmenlerdir. Abdallara Abdali, Abdallu, Teberci, Guyende (Guvende, Gevende), Çingene, Kısımâl, Karacı, Karaduman, Gurbet, Ozan, Çalgıcı, Köçek, Deveci, Usta, Elekçi, Sepetçi, Bohçacı, Davulcu, Carcar, Kıpti, Bodık, Kazancı, Fakçı, Çingan (ses çıkaran), Edeler, Gegel (Geygel) gibi isimler verilmektedir.<ref name="refSaimayata">Ayata, Saim (2006). Kırşehir Yöresi Abdallarının Din'i İnançları Üzerine Bir Araştırma. TC. Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Dinler Tarihi Bilim Dalı, Doktora Tezi, Temmuz 2006, Kayseri</ref> Adana, Adıyaman, Afyon, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Aydın, Bolu, Burdur, Çorum, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Isparta, İçel, Karaman, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Malatya, Manisa, Muş, Nevşehir, Sivas, Tokat, Uşak ve Yozgat yörelerinde dağınık konar-göçer olarak yaşayan Abdallar daha çok demirci, semerci, sünnetçi, çalgıcı gibi meslekleri yaparlar.<ref name="refAliaksüt">Aksüt, Ali, Abdallar</ref><ref>Aksüt, Ali. Abdallarla İlgili Notlar, Folklor Edebiyat, cilt: VIII, sayı: 29, sayfa: 11-20</ref><ref>Özönder, M. Cihat (1988). "Simbiyotik Bir Cemaat Andırın Çevresi Abdalları" Türk Folkloru Araştırmaları, Öztek Matbaacılık, sayfa: 54-64</ref><ref>Poyrazoğlu, Nuri. "Çukurova Abdalları Üzerine", Folklor Edebiyat, cilt: l, sayı: 2, sayfa: 75-79</ref><ref>Özhan, Mevlüt (1991). "Kırşehir Abdallarında Sosyal Yaşam", Anadolu Folkloru, cilt: 2, sayı: ll, Temmuz-Ağustos-Eylül 1991, sayfa: 452-455.</ref> Osmanlı arşivlerinde Abdalların Türkman taifesinden olup, Maraş, Tarsus Sancağı (Adana Eyâleti), Hayrabolu Kazâsı (Vize Sancağı), İstanbul ve havâlisi, Tatar Pazarı kazâsı (Paşa Sancağı), Rumeli, Kütahya Sancağı, Erzurum Eyâleti, adana, Bozok, Biga, Aydın Sancağı, Çukurova, Zülkadriye Kazâsı (Maraş Sancağı), Karaman Eyâleti, Sivas Eyâleti, Rakka’da yaşadıkları kayıt altına alınmıştır.<ref>Sarıkaya, Mahmut & Seyfeli, Mahmut (2004). “Kırşehir Abdal / Teber Dili ve Anadolu, Azerbaycan, Özbekistan Gizli Dilleriyle İlgisi”, TÜBAR-XV-/2004, 243-278.</ref> Yaşantıları Çingeneleri andırdığından çoğu kez Çingenelerle karıştırılırlar.<ref>Kolukırık, Suat (2009). “Çingene Olduğu Düşünülen Gruplarda Kimlik: Teber (Abdal) Kimliği,” Kimlikler Lütfen, Türkiye Cumhuriyeti’nde Kültürel Kimlik Arayış ve Temsili (Derleyen Gönül Pultar), Ankara: ODTÜ, 244-254.</ref><ref>M. Fuad Köprülü; "Abdal", Edebiyat Araştırmaları II, Ötüken Yayınları, İstanbul 1989, sayfa: 411</ref><ref>M. Şakir Ülkütaşır; “Abdallar”, Türk Kültürü Dergisi, Ayyıldız Matbaası, Ankara 1968, sayfa: 251</ref><ref>Ali Rafet Özkan (2000). Türkiye Çingeneleri, T.C. Kültür Bakanlığı yayınları, Ankara, sayfa: 32.</ref><ref name="Erolparlak2012">Parlak, Erol (2012). Anadolu Türkmen müzik sanatında bir Abdal deha: Neşet Ertaş. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, sayı: 61, sayfa: 289-312</ref> Yerleşik Kıptılar<ref>Kemal Samancıgil (1945). Bektaşilik Tarihi, Tecelli Matbaası, İstanbul, sayfa: 93.</ref> («Çingeneler») olarak da nitelendirilen Abdallar, Osmanlı hükûmet defterlerinde de eskiden Kıbtî («Çingene») diye de yazılmışlardır.<ref>Haykır, Tayfun. Besim Atalay'ın Niğde Maarif Müdürüyken Kaleme Aldığı Bir Yazı Dizisi: “Anadolu'da Türklük”</ref> Keskinli Hacı Taşan ve Kırşehirli «Bozkırın Tezenesi » Neşet Ertaş Abdallardandır.<ref name="refAliaksüt"/> Kendilerine özgü gizli dilleri vardır.<ref>Yıldırım, Faruk (2011). Abdal Gizli Dili, İnceleme-Sözlük. Karahan Kitabevi Yayınları. ISBN 978-605-4454-18-1</ref><ref>Günşen, Ahmet (2004). “Kırşehir, Hacıbektaş, Kaman ve Keskin Yöresi Abdallarının Gizli Dilleri: Teberce”, V. Uluslar Arası Türk Dili Kurultayı Bildirileri I, (20-26 Eylül 2004), Ankara, TDK Yayınları, 1315-1343</ref><ref>Tooru Hayasi & Faruk Yıldırım (2004). A report on the vocabulary of Abdal (Teber) in Southern Anatolia. Research Reports, Department of Linguistics, University of Tokyo Şablon:Ja icon</ref> Müze müdürlüğü yapmış olan halk bilimci Ali Rıza Yazgın 1931 ve 1933 yıllarında 3 cilt olarak yayımlanan Cenup’ta Türkmen Oymakları adlı çalışmasında Güney Anadolu'daki Abdal gruplarını şöyle tasnif eder: Fakçılar (av avlıyan Abdallar < faka basmak deyiminde geçen fak < Arapça faḫḫ [فخ] «tuzak, kapan» sözüne dayanır.<ref>Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, 10. baskı, Ankara, 2005, sayfa: 677</ref>), Tencili (cambazlık ve kuyumculuk yapan Abdallar), Beğdili (Türkmenlere yamak ve yarıcı duran Abdallar), Gurbet veya Cesis (sepet, küfe yapan Abdallar; bunlar tam göçebedirler), Karaduman Abdalları (İbrahim Paşa’nın İskan Beyi’ne Mısır’dan gönderdiği kalabalık bir musiki ve raks heyetlerinin bakıyyesi olan Abdallar).<ref name="refAlirızayalman">Yalman (Yazgın), Ali Rıza (1977). Cenupta Türkmen Oymakları. Haz.: Sabahat Emir, Kültür BakanlığıYay. Ankara. [< 1931, Cenup’ta Türkmen Oymakları I, İstanbul:Burhanettin Matbaası, 95 s.; 1933, Cenup’ta Türkmen Oymakları II, Ankara:Hakimiyet-i Milliye Matbaası,96 s.; 1933, Cenup’ta Türkmen Oymakları III, Ankara:Hakimiyet-i Milliye Matbaası, 102 s.]. Bkz. Ali Rıza Yazgın biyografisi</ref> İstanbul Kuştepe'deki Teber-Abdalların (Aleviler) çoğu, mahalledeki Roman toplulukla ortak kültürel biçimlenme ve adaptasyona rağmen, "Çingene" olmadıkları konusunda çok nettir.<ref name="refAdrianmarsh">Marsh, Adrian (2008). Etnisite ve Kimlik: Çingenelerin Kökeni. Biz Buradayız! Türkiye'de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak Mücadelesi. Edirne Roman Derneği, European Roma Right Centre, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Nisan 2008, İstanbul</ref>

Geygeller (Geygel Abdalları, Geygel Türkmenleri, Geygel Yörükleri, Geygel Çingeneleri<ref name="refCingeneyizorg">Çingenelerin Sitesi: Kaybettiklerimiz (2) Diller 22/6/2007(= Anadolu'nun kimi bölgelerinde Geygel Çingeneleri ve Romani Çingeneleri birlikte yasamaktadirlar. Buralarda Geygel Çingenelerinin diline çok sayida Romani sözcügün de girdigini görüyoruz. Buna benzer çok sayida örnek verilebilir. Kimi yerlerde Çingene gruplari içlerinde yasadiklari toplumla ayni gramer yapisina sahip olan diller kullanirlar. Örnegin Anadolu Türkçesi ile Abdal dili ayni kökten gelen Turani dillerdir. Ne var ki, Abdal Çingeneleri dillerini ayni zamanda bir savunma araci olarak kullandiklarindan bu dile zaman içerisinde Farsça, Lugha, Romani kökenli sözcükler girmistir. Bu sözcükler hemen hemen Anadolu Türkçesi ile ayni olan bir gramerle birlikte kullanilirlar. Ne var ki Abdal olmayanlar gramer yapisi ayni olsa da sözcük haznesi çok farkli oldugundan bu dili anlayamazlar.)</ref>), Amasya, Tokat, Sivas, Ardahan, Giresun gibi yörelere dağılmış, demircilikle geçinen içe kapalı, yabancılara karşı 15-20 kelimelik gizli bir dil bilen (Geygelce) Kızılbaş Abdal Türkmenleridir. Köyleri arasında Çerdiğin, Tokat, Ormancık, Niksar, Küçükkızılca, Amasya sayılabilir. Tahtacılar, Denizli ve Salihli‟deki Alcılara; Balâ‟daki Sünni Bayatlar da Alevi Bayatlara Gegel derler.<ref name="refHamzaaksüt">Aksüt, Hamza (2004). Şeyh İbrahim Ocağının talibi olan oymak ve obaların tarihi. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, cilt: IX, sayı: 30, sayfa: 139-164</ref> Ahmet Caferoğlu Burdur’da Buhurcu olarak tanınan ve o zaman Çivril’e bağlı Yapalı mahallesinin (Afyon) yukarısında yaşayan Geygel yörüklerinden derleme yapmış<ref>Caferoğlu, Ahmet (1943). Anadolu ağızlarından toplamalar. Kastamonu, Çankırı, Çorum, Amasya, Niğde Ilbaylıkları, kalaycı argosu ve Geygeli yörüklerinin gizli dili. Ankara.</ref> ve söz dizimi Türkçe olan bu derlemedeki kelimelerin daha sonra yapılan araştırmayla<ref>Lewis, G. L. (1950-1951). "The secret language of the Geygelli Yörük." Zeki Velidi Togan’a Armağan, 214-226.</ref> Çingenece kelimeler olduğu anlaşılmıştır.<ref>Demir, Nurettin. Türkiye'de Özel Diller</ref> Geygelliler ve diğer gezgin gruplar, etnografik çalışmalarda “Yörük” olarak tanımlanan esas göçebe Çingene gruplarıdır; çoğu Alevidir ve (İstanbul Kuştepe’deki Aleviler ya da İç Anadolu’daki Geygelli Yörükleri gibi Çingenece kimi kelimeleri kullanarak iletişim kurmalarına rağmen) yerleşik hayata geçenlerden bazıları Alevi kimliğini benimsemiş ve Çingene mirasını reddetmiştir.<ref name="refAdrianmarsh"/>

Kuzey Hindistan'ın yarısı, Afganistan ve Türkistan'ın bir bölümünde hüküm süren Ak Hun İmparatorluğu için Bizans kaynaklarında geçen Eftalit adıyla bağlantı kurulmaktadır.<ref name="refSaimayata"/>

Doğu Türkistan Abdalları<ref name="refSaimayata"/> : Çin'de Sincan Uygur Özerk Bölgesinde yaşayan ve Uygurcaya yakın Eynuca (ئەينۇ) denen karışık Türk dilini konuşan Eynulara Uygurlar Abdal (ئابدال) derler.<ref>Ladstätter, Otto und Andreas Tietze (1994). Die Abdal (Äynu) in Xinjiang. Verlag der Österreichischen Akademie der Wissenschaften, Wien 1994, ISBN 3700120761. Şablon:De icon</ref>
Afgan Abdalları<ref name="refSaimayata"/> (Durraniler, Peştuca Abdali ابدالی‎)
Hindistan Abdalları: Hindistan, Pakistan ve Nepalde yaşayan, Urdu, Maithili, Gucaratça, Bengalce gibi Hint dillerini konuşan, Dom Çingeneleri arasında sınıflandırılan, fakir kastından yarı-göçebe Sünni Müslüman halk.<ref>Marginal Groups and Itinerants by Ingvar Savanberg pages 602 to 612 in Ethnic groups in the Republic of Turkey / compiled and edited by Peter Alford Andrews, with the assistance of Rüdiger Benninghaus (Wiesbaden : Dr. Ludwig Reichert, 1989) ISBN 3-88226-418-7</ref>

İlbeyliler

Şablon:Ana

Dosya:Sivas districts.png
Günümüzde İlbeyli adını kullanan Türkmenler Sivas ilinin orta batısındaki merkez ilçeye denk gelen İlbeyli / Elbeyi Yöresi denen yörede yaşarlar. Sivas'ın üç yöresinden diğer ikisi olan Emlek Yöresi kabaca Şarkışla, Yıldızeli, Gemerek ilçelerine; Alevi-Bektaşi olan Çamşıhı Yöresi ise Divriği’nin batısında yer alan ilçelere denktir.

İlbeyliler ya da Elbeyliler (İlbeyli Türkmenleri, Elbeyli Türkmenleri, İlbegiler), Alkaevli (Alkarevli, Alkırevli) boyundan Sivas, Kilis, Maraş ve Suriye (Halep) yörelerinde yaşayan yerleşik Türkmenlerdir.<ref name="refKemalettinkuzucu">Kuzucu, Kemalettin (2004). "Osmanlı Döneminde Sivas İlbeylileri ve İlbeyli Kazası". Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı 15, Ankara 2004, sayfa: 165-183.</ref><ref>http://www.elbeyli.org/</ref><ref name="refDoğankaya">Kaya, Doğan (2008). İlbeylioğlu Hikâyesinin Türk Kültürü İçindeki Yeri ve Sivas Eşmetni. Uluslararası Gaziantep Araştırmaları (Sözlü Kültür, Dil Ve Edebiyat) Sempozyum, Gaziantep, 10-12. 04.2008</ref> Alevi ya da Hanefi Sünnidirler.

Sivas İlbeylileri: Günümüzde kendisini İlbeyli (Elbeyli) olarak kabul eden ve ağırlıklı olarak Sivas şehir merkeziyle şehrin güneybatısında 42 mahallede yaşayan Türkmenlerdir. Yaklaşık beş asırlık konar göçer hayatından sonra 18. asırda yerleşik düzene geçen İlbeylilerin meskun oldukları bölgede aynı isimle kaza teşkilatı oluşturulmuş; İlbeyli kazası bu statüsünü iki asra yakın korumuştur. Osmanlı'nın son döneminde nahiye haline getirilen İlbeyli, daha sonra bu konumunu da kaybetmiştir.<ref name="refKemalettinkuzucu"/> Halk nezdinde Sivas’ta üç yöre (Emlek Yöresi, Çamşıhı Yöresi ve İlbeyi / Elbeyi Yöresi) vardır ve halk bilhassa Sivas dışında bulunduğu yerden söz ederken “Elbeyi’nin Esköy’ündenim” veya “Emlek Beyyurdu’ndan” yahut da “Çamşıhı’n Kaygısız mahallesinden” gibi ifadeler kullanarak, önce yöresini, sonra mahalleninü söyler.<ref name="refDoğankayailbeyli">Kaya, Doğan (2006). Sivas İlbeyi Yöresi Türkmenleri Halk Şairleri, Serhat Kültür, Mayıs-Haziran 2006, sayfa: 42-45. / Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı: 20. Kayseri 2006, sayfa: 79-88.</ref> İlbeyli / Elbeyi Yöresi halkın “Üst başı Kavlak, alt başı Yanalak” diyerek sınırını çizdiği ve Sivas’ın güney batısında iskân edilmiş 42 pare mahalleden oluşur. Bu köyler Şarkışla ve Sivas toprakları arasında yer alır ve halk şairleri ile de öne çıkarlar.<ref name="refDoğankayailbeyli"/>

Maraş İlbeylileri: Geçmişteki Halep Vilayetinde, günümüzde ise Gaziantep, Kilis illeriyle Suriye'de yaşarlar. 1691-1696 yılları arasındaki iskan/sürgün hareketinde Sivas'taki bir kısım İlbeyliler Halep'in kuzeyinde Rakka Eyaletinin (ایالت رقه) Menbiç yakınlarındaki Rakka bölgesine iskan olmak üzere sürgün edilmişlerdir. İlerleyen yıllarda bunlardan 150 aile iskan mahallerinden ayrılarak Maraş civarına gelmişler ve buraya yerleşmişlerdir.<ref name="refKemalettinkuzucu"/>

Avşarlar

Şablon:Ana Anadolu Avşarları ya da Afşarlar (Avşar Türkmenleri, Afşar Türkmenleri), Oğuzların Bozok kolundan tarihte geniş coğrafyada adları geçen Türkmenlerdir. Anadolu'da Konya-Karaman merkezli Karamanoğulları Beyliği Avşarlar (ya da Salurlar<ref>Boyacıoğlu, Ramazan (1999). Karamanoğulları'nın kökenleri. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi C.I S.3 Sivas 1999 s.,27-50</ref>) tarafından kurulmuştur. Türkiye dışında İran ve Afganistan'da da yaşarlar. İran'da Afşarca denen dilleri Güney Azericesi içinde (Linguist List: azb-afs) sınıflandırılırken, Türkiye'deki Avşarların dilleri Anadolu ağızları içinde ele alınır. Faruk Sümer Avşarları “11. yüzyıldan itibaren önemli roller oynamış ve adlarını zamanımıza kadar yaşatmış biricik Oğuz boyudur. Gerek sayıca gerekse oynadığı tarihi rol bakımından en önemli boyun adıdır” biçiminde tanımlar.<ref>Sümer, Faruk (1980). Oğuzlar-Türkmenler, Ankara.</ref>

Dosya:Kayseri districts.png
Günümüzde Avşar adını kullanan Türkmenler Kayseri ilinin doğusundaki Şablon:Legend Şablon:Legend Şablon:Legend ilçelerinde yaşarlar

Adana, Kahramanmaraş, Karaman, Yozgat, Gaziantep, Sivas, Ankara, Amasya, Çankırı, Tokat, Kırşehir, Niğde, Konya, Kütahya, Burdur, Isparta, Denizli, Muğla, Manisa, Aydın, Balıkesir, Uşak, Afyon, Bolu, Bursa, Antalya, Mersin, Kars, Kastamonu... gibi şehirlerde de Avşarları bulmak mümkünse de<ref>Yalçınkaya, Elvan (2011). Avşar Türkmenlerinin Kastamonu Çevresindeki İzleri. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 59, sayfa: 91-00</ref>, en yoğun olarak yaşadıkları yerler daha ziyade Kayseri’nin Pınarbaşı, Kayseri, Sarız ve Tomarza ilçeleridir. Kayseri ve yöresinde yaşayan Avşarlar yerleşik hayata bir asırdan daha önce geçmiş olmalarına rağmen oba teşkilatını unutmamışlar, kendi kültürlerini günümüze kadar taşıyabilmişlerdir.<ref name="refAhmetözdemir">Özdemir, Ahmet Z. (1985). Avşarlar ve Dadaloğlu, Ankara</ref> Günümüzde ise Kocahallı, Haliloğlu (Halloğlu), Kara Recep, Cingözoğlu, Halil Paşaoğlu, Torun, Deler (Deliler) ve Türkmen Aliler (Türkmenliler) olarak 9 ayrı boya ayrılmışlardır. Ayrıca Tufanbeyli (Adana) ilçesine bağlı üç mahallede de yaşamaktadırlar.<ref name="refAhmetözdemir"/> Türkiye Avşarları esas olarak Sünni olsalar da Alevi Avşarlar da bulunmaktadır.<ref>avsarobasi.com: Avşarlar ve Alevilik</ref><ref name="Adnanmendereskaya">Kaya, Adnan Menderes (2004). Avşar Türkmenleri, Geçit Yayınları, Mayıs 2004, Kayseri</ref>

Avşar obaları: Afşar Karamanlı, Afşarlı /Avşarlı Türkmen), Ağanlı, Akçaali, Akdamlı, Alabaş, Alembeyli, Alp-Ağıl Oğlu, Alplı, Arap Hasanlı, Araşlı, Avşar Delek, Avşarcık, Aydoğmuşlu Beyli, Bab-ı Altun, Bahrili, Bahşayışlı, Balabanlı, Bay (Baş), Bay Temürlü (Hacılı), Bederli, Bedil (Bedin), Begeşli, Beğdenizli, Beylikli, Bostancılıyan, Boynu Kısalı, Bozkoyunlu, Bucak, Burhanlı, Burkalemli, Büyük ve Küçük Avşar, Canbaz, Candık, Ceceli (Çeçeli), Celayirli, Cihanşahlı, Cingöz, Civanşir, Çiğdemli, , Çoban Beğli, Çobanoğlu, Çöplü, Çorapoğlu, Cunkerli, Çuylu, Dadalı (Tatalı), Deliler, Dodurlu (Doduryan), Döneklili, Doymuş Oğlu, Doyranlı (Toyranlı), Durali Hacılı, Eberlü, Ekber, Elsüz Oğlanları (Elsüzler), Faydalı, Garibşah, Genceli, Germiyanlı, Gökçeli (Gökçe Oba), Gölegir, Gündüzlü, Habilli, Hacı, Hacı İvazlı, Hacı Mustafalı, Halil Paşalı (Oğlu), Haliloğlu (Halloğlu), Haraçlı, Harikli, Harzem (Horzum), Hedilli, Hemenli, Hobalı (Hoballı, Obalı), Hoca Fakihli, Hovadlı, Hüseyin Hacılı, Hüveydi Aşireti, İbrahim Beyli, İmam Kulu, İmanca, İmanlı, Isalu, İslamlı, Kara Afşar, Kara Budaklı, Kara Gündüzlü, Kara Şeyhli, Karabaş Kethüda, Karamanlılar, Kasımlılar, Kazıklı, Keçilü, Kemallı (Kelelili), Kıralı (Karalı), Koca Nallı, Köçekli (Küçüklü), Köpekli, Köroğlu, Köse Ahmetli, Köse Davut, Köseli, Kozanlı, Kucur (Koçur), Kürt İsmail, Kürtül (Körtül), Kutbeyli, Kütüklü (Kütünlü), Kuyumculu, Mahmudoğlu (Sofular), Maksut Kethüda, Mihmadlu, Musacalı, Musacalı (Muscalı), Mutuklu, Nacak, Nadirli, Nazar Kethüda, Oğuzhanlı, Öksüz(lü)ler, Oruçlu, Papucu Yeni Yer, Paşaoğlu (Paşalı), Pekmezli, Perakende-i Maraş, Puhurcu, Pusucalı, Recep Safi Uşakları, Recepli, Şahsevenler, Sait, Salmanlı, Şamlı, Sancak, Sarı Fakihli, Sarı Hacılı, Sarıveli, Sekiz, Senir, Şerefli, Silsüpür, Sindel, Sindili (Sendil), Sırkıntılı, Sis Afşarları, Sübhan, Süleyman Kethüda, Süleymanlı, Sülü (Sulu) Beğli, Taif, Tapkı (Taygı), Taşoğlu, Tecirli, Terkeşlioğlu, Tohtemür, Topracılı, Torun, Toyurca, Türkmenliler, Uçlu, Ulamışlı, Usalı, Uzun İsaoğlu, Vezirli, Yahşihanlu, Yaka, Yamanlı, Yemliha(n)lu, Yeni Tekeli, Yıvacıklar, Zekeriyyalı.<ref>avsarobasi.com: Avşar Obaları Listesi</ref>

Varsaklar

Şablon:Ana Varsaklar (Farsaklar, Varsak Türkmenleri, Varsak Yörükleri, Varsaklılar, Tarsus Türkmenleri), adını Varsak adlı bir Türkmen beyinden alan<ref name="refAlisinanbilgili">Bilgili, Ali Sinan (1999). Osmanlı'ya Karşı Bir Türkmen Boyu: Tarsus Varsakları. Osmanlı, IV, Ankara, 1999, s.170-179</ref>, geçmişte Tarsus Sancağı'nde, güney Anadolu'da Mersin iline (eskiden: İçel iline) bağlı Tarsus ilçesinde ve Adana (Feke, Kozan, Saimbeyli) ile Osmaniye (Düziçi, Osmaniye Merkez) illerinde, Aydın ve Kayseri'de yaşayan Türkmenlerdir.<ref name="refAhmetgökbel">Gökbel, Ahmet (2007). Anadolu'da Varsak Türkmenleri. Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi yayınları: 349, Araştırma inceleme dizisi: 50. Genişletilmiş 2.baskı 2007, Ankara</ref><ref>Gökbel, Ahmet (1998), Anadolu Varsaklar’ında İnanç ve Adetler, Atatürk Kültür Merkezi Baskanlığı Yayınları, Ankara.</ref> 14. yüzyıla ait bir Memlûk (Devletü't-Turkiyye) kaynağında Tarsus Türkmenleri (el-Varsak; Türkmân-ı Tarsus <ref name="refAlisinanbilgili"/> ) tabiri kullanılan Varsaklar Oğuz (Türkmen) boylarından biri olarak zikredilmiştir. 14-15. yüzyıllarda büyük bir kısmı Tarsus'un kuzeybatı ve Silifke'nin kuzeydoğusundaki dağlık bölgede (Bolkar Dağları) olmak üzere, bir kısmı da Taş-İli'nde yaşamaktaydı. 16. yüzyılda büyük kısmı Çukurova ve Konya Ovalarına iskan edilmiştir.<ref name="refAlisinanbilgili"/>

Tarsus Sancağında yaşayan Varsak Türkmenlerini oluşturan boylar (Kusun, Ulaş, Kuştemür, Gökçelü, Esenlü, Elvanlu, Orhan Beğlü) adlarını boy beylerinden almıştır.<ref name="refAlisinanbilgili"/> Varsak Türkmenleri esasen bir federasyondur ve önemli bölümünü oluşturan Ulaş Üçokların Bayındır ve Salur aşiretlerinden; Kusun, Kuştemür, Elvanlı ve Gökçeli de Üçoklardan; Esenli ise Bozaklardan Dodurgalara dayanır.<ref name="refAlisinanbilgili"/><ref name="refAbdullahpoş">Poş, Abdullah (2005). Osmanlı Döneminde Tarsus (1516-1923). Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt: 5, sayı: 1, Ocak-Haziran 2005</ref>

Türk halk edebiyatı ve müziği içinde varsağı denen ve özel bir ezgiyle söylenen koşmanın en güzel örnekleri Varsak Türkmen şairi Karacaoğlan'ın dizelerinde can bulmuştur. Etimoloji konusunda uzman olan Türkolog Hasan Eren'e göre varsağı kelimesi Varsakların adına nispet eki getirilerek oluşturulmuştur ve yapı olarak türkü (< Türk + ) kelimesinin etimolojisine benzer.<ref>Prof. Dr. Hasan Eren, Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, Ankara 1999, sayfa: 433)</ref>

Aydın Varsakları<ref name="refDavutbülbül">Bülbül, Davut (2006). Düziçi'nde geçiş dönemleri (doğum-evlenme-ölüm). TC. Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı, yüksek lisans tezi. Niğde</ref>

Çukurova Varsakları<ref name="refDavutbülbül"/> ya da Tarsus Varsakları<ref name="refAlisinanbilgili">Bilgili, Ali Sinan (1999). Osmanlı'ya Karşı Bir Türkmen Boyu: Tarsus Varsakları. Osmanlı, IV, Ankara, 1999, s.170-179</ref>: Varsaklar, Osmanlı-Memlük ve Osmanlı-Karamanoğulları ilişkilerinde önemli roller üstlenmişlerdir. 1250'lerde Ramazanoğulları Beyliği'ni oluşturan 7 Türkmen boyundan biri olan Varsaklar, 1517 yılında Ramazanoğulları ile birlikte Osmanlı himayesine girmişlerdir. Kuzey Çukurova'ya doğru göç eden Varsaklar, 17. yüzyılın sonlarından (1690) itibaren Kozanoğulları'nın piyade askerleri olmuşlardır. Çukurova bölgesinde kalıp, Kozanoğulları içerisinde bulunan Varsaklar, Kozan'ın dağlık bölgeleri ile Feke ve bugünkü Saimbeyli toprakları üzerinde yoğunluk kazanmışlardır. Saimbeyli ve Feke arazileri Kozanoğulları'na mensup ağaların yaylak yerleri olmuştur. Günümüzde de Feke nüfusunun tamamı, Saimbeyli'nin tamamına yakını ve Kozan'ın ise aşağı yukarı yarıya yakını bu aşirete mensup insanlar tarafından yurt tutulmuştur. Ayrıca halk arasında Gavur Dağları denen Nur Dağları bölgesine yerleşen Varsakların çoğunluğu bu dağlardan inerek bir kısmı Düziçi ovasına, bir kısmı da (Ulaşlılar) Osmaniye'ye yerleşmişlerdir.<ref name="refAhmetgökbel"/>

Kayseri Varsakları ya da Yahyalı Varsakları<ref name="refDavutbülbül"/> : Kayseri iline bağlı Yahyalı ilçesinin yüksek kesimlerinde Kapuzbaşı Şelalesi'nin bulunduğu bölgede yaşayan Varsak Türkmenleri, Avlağa, Balcıçakırı, Büyükçakır, Çubukharmanı, Delialiuşağı, Kapuzbaşı, Ulupınar, Yeşilköy köylerinde yaşamlarını devam ettirmektedirler. Kayseri Varsakları konar-göçer hayatını, kültür ve geleneklerini en son terk eden Türkmenler olarak kabul edilebilir; zira, köylerine elektrik, telefon ve yol 1980'li yıllarda gelmiştir.<ref>Malazgirt'ten Kayseri'ye</ref>

Baraklar

Şablon:Ana

Dosya:Gaziantep districts.png
Günümüzde Barak adını kullanan Türkmenler Gaziantep ilinin güney doğusundaki Şablon:Legend Şablon:Legend Şablon:Legend ilçelerinde yaşarlar

Baraklar (Barak Türkmenleri<ref>http://www.barakturkmenblogu.org/</ref>), Bayat boyunun Dulkadirli koluna bağlı bir Cerid Obası olan<ref name="refFaruksümeroğuzlartürkmenler"/>, Beğdili boyu ile iç içe yaşamış<ref>Sadun Köprülü, Biz Türkmeniz : Tanınmış Yiğit Türkmen Barak Aşireti Oymağı</ref> ve günümüzde güneydoğu Anadolu'da Gaziantep ilinin güneydoğusunda Nizip, Oğuzeli ve Karkamış ilçe sınırları içerisinde geniş bölgeyi kapsayan Barak Ovası denen yörede yaşayan Sünni Türkmenlerdir.<ref name="refÖzlemandaçşahin">Andaç Şahin, Özlem (2007). Gaziantep'te yaşayan Barak Türkmenleri'nin inanç, adet ve geleneklerinin dinler tarihi açısından değerlendirilmesi. TC. Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Dinler Tarihi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ocak 2007, Kayseri</ref> Barak Ovası dışında ayrıca, Kilis ve Kuzey Suriye toprakları ile Reyhanlı ve Amik ovalarında da az sayıda Barak Türkmeni bulunmaktadır.<ref name="refÖzlemandaçşahin"/> Barak yerleşimlerinin yüz yirmi köy ve mezrayı bulduğu belirtilmektedir.<ref name="refÖzlemandaçşahin"/> Barak Türkmenleri uzun zamandan beri ziraatla uğraşmalarına rağmen örf ve adetleri ile konar-göçer hayatın çoğu özelliklerini halen korumaktadırlar.<ref name="refÖzlemandaçşahin"/> Horasan'dan Anadolu'ya Türkmen göçü sırasında ilk önce Yozgat'a yerleşen Baraklar daha sonraları 1690'lı yılların sonunda Osmanlı Devleti tarafından Rakka'ya sürgün edilmişlerdir.<ref name="refÖzlemandaçşahin"/> Kültürlerinde kendi adlarıyla anılan Barak uzun havaları önemli yer tutar ve Dedemoğlu ozan olarak öne çıkar. Adı meşhur bir çobaya verilen Ezo Gelin Oğuzeli ilçesine bağlı Uruş (yeni adıyla Dokuzyol) mahallesinden Baraktır.

Resmi rakamlara göre Karkamış ilçesinde 35 mahallede, 3 bini merkez 10 bini köylerde; 13 bin Nizip merkezde olmak üzere 31 mahallede 4 bin, Oğuzeli'ne bağlı 17 mahallede 7 bin, Gaziantep merkezde 15 bin Barak Türkmeni bulunuyor.<ref>Hürriyet gazetesi: Böyle olur Türkmen düğünü, 05 Haziran 1999</ref>

Ali Rıza Yazgın (Yalman) 1931 ve 1933 yıllarında 3 cilt olarak yayımlanan Cenup’ta Türkmen Oymakları adlı çalışmasında Barak Türkmenlerinin on iki obadan meydana geldiğini belirtir: Torunlu, Kürdülü, Eseli, Tiryakili, Göğebakan, Ali İdrisli, Hacı Kasımlı, Mercanlı, Çoksuruklu, Marzıbalı, Çayrazlı, Karakozaklı.<ref name="refAlirızayalman"/> Araştırmacı Ömer Özbaş, “Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar” adlı eserinde, Barak Türkmenleri’nin esas olarak yedi obaya bölündüğünü ve bu obaların da birçok kola ayrıldığını yazar: Eseli, Karakozaklı, Adıklı, Kürdülü, Abdürrezzaklı, Torun, Bayındır.<ref>Özbaş, Ömer (1958). Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar, Gaziantep.</ref>

Suriye Barakları, Tabur, Kasımlı, Torun, İsallı, Tiryaki, Gökbakan, Mahmutlu oymaklarından oluşur. Halep ilinin Azaz (A'zâz) ilçesine bağlı Barak Atlı (Arapça: Baragite) yerleşimi bunların adını taşır.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Kars-Ardahan Türkmenleri

Kars-Ardahan Türkmenleri (Kars-Ardahan Türkmanları<ref>Kırzıoğlu, M. Fahrettin (1964), “Kars-Ardahan Türkmanları”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Ağustos 1964, Sayı: 181, sayfa: 3495-97.</ref> yörede: kendilerince Türkmenler , yerlilerce Türkmanlar), kuzeydoğu Anadolu'da Kars - Ardahan illerinde yaşayan Alevi-Bektaşi Türkmenlerdir. Kars yöresinde 28, Ardahan yöresinde 21 pare köy halkı Türkmen adı ile anılırlar. Yörede Türkmen denilince akla Alevi gelir. Bu yöre Alevileri, Türkçeden başka dil kullanmadıkları gibi büyük çoğunluğu Garip Musa Ocağı’nın talibidirler.<ref name="refKutluayerdoğan"/> Kars Türkmenleri Kars yerli köylüleri gibi «gelirim, gidirim» ağız özellikleriyle konuşurken, Ardahan Türkmenleri İstanbul Türkçesine yakın «geliyorum–gidiyorum» şeklinde konuşurlar.<ref name="refKutluayerdoğan"/>

Kars Türkmenleri

Kars Türkmenleri, büyük çoğunluğu tahminen 100-150 yıl önce Sivas Divriği yöresinden Osmanlı Devletinin güvenlik amacı ile şahlık yöresine gönderdikleri Türkmenlerdir. Kars’ın Selim, Sarıkamış ve Kağızman ilçeleri ile Ardahan'ın Göle ilçesinde çeşitli köylere yerleşmişlerdir. Divriği yöresindeki Yağbasan, Karaçayır, Dölbentli, Akpınar, Tiğnis, Ağyar gibi birçok köy adlarını Kars yöresinde yerleştikleri köylere vermiş olduklarını bildirirler. Bunların hemen hepsi Sivas ve Malatya’daki Alevi-Bektaşi ocaklarına bağlıdırlar.<ref name="refKutluayerdoğan"/> Bir kısmı da Kağızman ilçesinin Sağbaş mahallesinden 1920 yılından sonra Selim Ovasına Fahrettin Erdoğan’ın önerisi ve telkini ile gelen Türkmenlerdir.<ref name="refKutluayerdoğan"/>

Ardahan Türkmenleri

Ardahan Türkmenleri (Meşe-Ardahan Türkmenleri, Damal-Hanak Türkmenleri, Damal Türkmenleri, Hanak Türkmenleri, Dadali Türkmenleri, Dadaliler, Dadalılar, Dedeliler), Kura Nehrinin solunda ve Ardahan'ın kuzeyindeki “Meşe-Ardahan” denilen yörede Ilgar Dağı eteklerinde, eskiden Cumhuriyetin ilanından sonra Kars ilinin Posof ilçesine nahiye olarak bağlanan ve 1992 yılında Ardahan iline ilçe olarak katılan Damal ilçesinin bütün köyleri ile yine Ardahan'a bağlanan Hanak ilçesindeki 8 mahallede yaşayan Alevi-Bektaşi Türkmenlerdir.<ref name="refKutluayerdoğan"/><ref>Kalafat, Yaşar (2007), “Karşılaştırmalı Dadali Türkmen Halk İnançları”, GAP Bölgesinde Alevi Bektaşi Yerleşmeleri ve Şanlıurfa Kültür Mozayığında Kısas Uluslar arası Sempozyum Bildirileri, 25–27 Mayıs 2007 Şanlıurfa, Cem Vakfı, İstanbul, sayfa: 209-215.</ref><ref name="refYaşarkalafatdadalitürk">Kalafat, Yaşar (2008). Dadalı Türk Halk İnançları & kendi sitesindeki tekrarı (17.01.2008)</ref> Etimolojik açıdan Dadali ile Dadalı eş anlamlı olup, «dedesi olan, dedesi bulunan, bir dede’ye bağlı olan» anlamındaki Dedeli kelimesinden gelir ve Dadaliler aralarında hitap şekli olarak «kardeşim, canım» anlamında dadam ifadesini kullanırlar.<ref name="refYaşarkalafatdadalitürk"/> Halk Damal ve Hanak Alevilerine Türkmen derken, Ardahan'ın Göle ilçesine bağlı iki Bayat boyundan Türk Alevi mahallesi (Yeniköy ve Kalecik) sakinlerine muhtemelen ağız farkından dolayı Dadali saymamıştır.<ref name="refYaşarkalafatdadalitürk"/> Dadalılar her nedense bazı çevrelerce Kars Aleviliğinde farklı bir yere oturtulmuş; bunlara Gürcü Türkmeni, Türkmen, Yerli Türkmeni veya Cinçavut da denilmiştir.<ref name="refYaşarkalafatdadalitürk"/> Karsın yerli halkı anlamında Bezbaşlar, Dadalılardan tamamen farklı ve Sünni inançlıdırlar.<ref name="refYaşarkalafatdadalitürk"/> Dadali yerleşim yerleri daha ziyade, Yörenin Kıpçak Türk coğrafyası kapsamındadırlar.<ref name="refYaşarkalafatdadalitürk"/>

Dosya:Ardahan districts.png
Günümüzde Alevi Dadali Türkmenleri Ardahan ilinin güney orta-kuzeyinde Şablon:Legend Şablon:Legend ilçelerinde yaşarlar

93 Harbi'nden sonra Rus idaresinde kalmış olan bu Türkmenlere Ruslar, kendilerinin esasen Afganistan’dan gelmiş olan Türkler olduğunu ve Türkiye Türkleriyle aralarında bir milliyet münasebeti bulunmadığını aşılamışlardır.<ref name="refMuratküçükuğurlu">Küçükuğurlu, Murat (2012). Cumhuriyetin ilk yıllarında Kars-Erzurum yöresi Alevi-Türkmenleri ve Esat Uras'ın bir raporu. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi sayı: 62, sayfa: 183-198</ref> Meşe-Ardahan Türkmenleri atalarının “Maraş-altından’’ buralara Akkoyunlu hükûmdarı Uzun Hasan zamanında kendilerinin “Gurculuk” «Gürcülük» dediği (Kıpçak Atabekleri Hükûmeti çağı yani Atabek Yurdu Gürcüce Sa-Atabago denen bölgedeki Çaldır/Çıldır Atabekleri ya da Hıristiyan Atabekler Hükümeti-I (1268-1578)<ref>Kırzıoğlu, M. Fahrettin (2008), “Ahıska-Ardahan-Artvin ve Oltu’da Hıristiyan Atabekler Hükümeti-I (1268-1578)”, Bizim Ahıska, Yıl: 4, Sayı: 10, Bahar 2008.</ref>) zamanında geldiklerini söylerler.<ref name="refKutluayerdoğan"/><ref name="refKırzıoğlutürkmanlar">Kırzıoğlu, M. Fahrettin (1964), “Kars-Ardahan Türkmanları”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Ağustos 1964, Sayı: 181, sayfa: 3495-97.</ref> Gerçekten de bunlar, Akkoyunluların güç kaynağı “Boz-Ulus” adlı ulu Türkmen uruğunun “Maraş-Türkmanı” da denilen “Dulkadırlı” boyundan gelmedirler.<ref name="refKutluayerdoğan"/><ref name="refKırzıoğlutürkmanlar"/> Dadali Türkmenleri biri Bektaşi Kolu ve diğeri Hüseyinli Kolu olmak üzere iki koldan oluşurlar. Aşağıda ismi sayılan köylerin halkı her iki kolun karışımından meydana gelmiş olup, bir arada yaşarlar. Bektaşi ve Hüseyinli Dadali Türkmenlerinin dedeleri ayrı ayrıdır ve dedelerin akait içerikli tutumlarında bazı farklılıklar görülür. Bektaşi Dadali Türkmenlerinin dedeleri Çorum, Sivas ve yöresinden gelirlerken, Hüseyinli kolunun dedeleri, Gaziantep ve Maraş’tan gelirler.<ref name="refYaşarkalafatdadalitürk"/> Bektaşi inançlı Dadaliler, camiye gider, vakit namazlarını kılar, oruç tutarlar. Hüseyni inançlı Dadali kesimde namaz kılınma ve oruç tutulması pek görülmez. Bunlarda Muharrem Orucu 3-12 gün olarak tutulur.<ref name="refYaşarkalafatdadalitürk"/> Dadali Türkmenlerinde Nevruz/Yenigün kutlamaları geleneği yoktur.<ref name="refYaşarkalafatdadalitürk"/> Tandır kullanmaya alışık değillerdir; ekmeklerini sacda pişirirler. Göçerliklerini öne çıkarıp yaz gelince çoluk çocuk yaylalara çıkarlar. Köyler ıssız bir biçimde, bekçi ile kalır. Ekicilikleri iyi değildir. Ektikleri arpa ve buğday kışa dahi kalır.<ref name="refKutluayerdoğan"/> Ardahan Türkmenleri Kılık kıyafetleriyle eskiyi yaşatırlar ve bu kıyafetleri Damallı bir hanım “Damal Bebekleri” adı ile üreterek tanıtmıştır.<ref name="refKutluayerdoğan"/> Damalın ünlü bebekleri, bölgenin folklorik özelikleri ile donatılmışlardır.<ref name="refYaşarkalafatdadalitürk"/> 1960 nüfus sayımına göre Ardahan Türkmenlerinin sayısı 13.000 civarında idi.<ref name="refKırzıoğlutürkmanlar"/>

Alevi Türkmenler, sık aralıklarla Maraş, Orta Anadolu ve Kars yöreleri arasında göçlere maruz kalmışlardır.<ref name="refMuratküçükuğurlu"/> CHP Bölge Müfettişi Ahmet Esat Uras tarafından hazırlanan 1930 tarihli raporda bu Türkmenlerin Çorum, Yozgat ve Sivas yörelerinden geldikleri yazılmıştır:<ref name="refMuratküçükuğurlu"/>

Çorum, Alaca (Hüseyinabad)'dan gelenler: Yukarı Damal, Aşağı Damal, Aşağıgündeş, Yukarıgündeş, Burmadere ('Sors), Dereköy, Eskikılıç (Kirpeşin), Kalenderdere, Obrucak (Çikora), Otağlı (Erzede), Seyitören, Tepeköy, Külekçi, Samathev
Sivas, Divriği’den gelenler: Hanak'ın Çavdarlı (Virane Nakala), Güneşgören (Kerkeden), Koyunpınarı (Saskara), Serinkuyu (Deneden) köylerine yerleşmiştir.
Yozgat’tan gelenler: Hanak'ın Çatköy, Çiçeklidağ (Fayatlı < Bayatlı), Çimliçayır köylerine yerleşmiştir.

Ardahan Türkmen şivesi: Bu Türkmenler İstanbul Türkçesine uygun bir ağızla konuşmaktadırlar.<ref name="refKutluayerdoğan"/> Dadali Türkmenlerinin ana dilleri tamamen öz Türkçedir: ban « ben», bene «bana», naluk edeyirsin «ne yapıyorsun».<ref name="refYaşarkalafatdadalitürk"/> Dilleri Fırat doğusunda hiç görülmeyen “-yor” ekini kullanarak “geliyorum-gidiyorum” şeklindedir.<ref name="refKutluayerdoğan"/> Art damak n’si (ñ), Batı Grubu ağızlarının temel seslerindendir ve bu gruba giren ağızları, diğer ağız gruplarından ayıran özelliklerden biridir. Dil bilimci Türkolog Ahmet Bican Ercilasun, bu ñ ünsüzünün Kuzeydoğu Grubu Anadolu ağızlarında olduğu gibi Kars ve Ardahan-Posof yerli ağzında da kendisini muhafaza edemeyip n’ye, Hanak Türkmenleri ağzında kendisini muhafaza edemeyip ğ’ye dönüştüğünü, Kars Azerileri ve Terekemeleri (Karapapaklar) ağzında ise muhafaza edildiğini belirtir.<ref>Ercilasun, Ahmet Bican (2002). Kars İli Ağızları, Ses Bilgisi, TDK Yayınları, Ankara, sayfa: 99</ref>

Karakeçililer

Şablon:Ana

Manavlar

Şablon:Ana Manavlar (Manav Türkmenleri), kuzeybatı Anadolu'da yaşayan göçebeliği asırlar önce bırakmış Hanefi Sünni yerleşik Türkmenlerdir.<ref>Altun, Işıl ( 2003 ); Kocaeli-Kandıra Türkmenlerinde (Manavlar) Geçiş Dönemleri (Doğum, Evlenme, Ölüm), SAÜ, SBE Sakarya, Haziran 2003. (Danışman: Yrd. Doç. Dr. Türker Eroğlu, Yayımlanmamış Doktora Tezi ).</ref><ref>Aktaş, Ali (2002). “Sakarya’da Yaşayan Manavlar”, Irmak Kültür Sanat Dergisi, 14.,15. Sayıları, Sakarya 2002 .</ref><ref>İyiyol, Fatih (2003). Sakarya Türkmenleri (Manavları)’nde İnanışlar (Tavuklar, B. Esence Köyü Örneği), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi. Sakarya: Sakarya Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü.</ref><ref>Gülensoy, Tuncer (1995). “Manavların Türklüğü ve Gökbörüler”, Yesevi Dergisi, Ankara 1995, s. 39.</ref><ref>Dünya Türkleri Akraba Toplulukları Hizmet Derneği: Manav Türkleri</ref> Osmanlı kaynaklarında Manavlar, Manavlı (Manavlu), Manavlar Parakendesi biçiminde Yörükân Taifesi’ne bağlı bir topluluk olarak gösterilmektedir.<ref>Türkay, Cevdet (1979). Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre: Osmanlı İmparatorluğu'nda Oymak, Aşiret ve Cemaatlar. Tercüman Kaynak Eserler Dizisi: I, İstanbul, 1979, s.576</ref> Manavlar için yöredeki Yörükler yórúğúŋ yörümeẽnǐne manav deriS («Yörüğün yürümeyenine Manav deriz») demektedir.<ref name="refÖçalanmuharremmanav">Öçalan, Muharrem (2006). “Sakarya- İzmit Yöresi Yerleşik Türkmenleri (Manav) Ağızlarında Ötümsüz Patlayıcı Ünsüz Değişmeleri”. I. Uluslararası Kocaeli ve Çevresi Kültür Sempozyumu,, 20-22 Nisan, 2006, Kocaeli Üniversitesi.</ref> Adapazarı, Bilecik, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Kastamonu, Kocaeli, Eskişehir, Afyon ve Zonguldak'ta yoğun olarak yaşayan Türkmenlere Yerli veya Manav denilmektedir.<ref>Sümeyye Köktürk Gergerlioğlu, Kocaeli Türkmenleri (Manavlar). Kocaeli Kandıralılar Derneği, 18 Aralık 2011</ref> Yerleşik Türkmenler (Manavlar), Sakarya ve İzmit illerindeki nüfusun % 60’ını, Balkan-Rumeli bölgelerinden ve Kafkaslar'dan göç eden Türkler, nüfusun %2 0’sini, iç göçle başka kentlerden bölgeye gelenler ise nüfusun % 20’sini oluşturmaktadır.<ref name="refÖçalanmuharremmanav"/>

Manavların şivesi: Manav adıyla anılan Türkmen ağızlarında Eski Türkçenin ŋ (ñ = ng) ve ń (ny) sesleri ile bunlardan ikincisinin ayrışmasının sonucu olan y’li biçimler varlığını sürdürmektedir: pazılıyasıń, sāvoluŋ («sağolun»), attıy («attın») vb. Bazı Manav Türkmen ağızlarında Gagauz Türkçesi ile Rumeli ağızlarındaki (ilk hecede) o > u ve ö > ü daralmaları da görülmektedir: undan («ondan»), kǖde («mahallede») vb. Bu durum çoğunlukla Kıpçak Türkçesinin Oğuz Türkçesine etkisi olarak açıklanır. Öte yandan bölge ağızlarında görülen ḳ > ġ ötümlüleşmesi de tam bir Oğuz özelliğidir: ġarış («karış»), ġavrā vb. Bu ağızlar Eski Türkçede bulunup Türkiye Türkçesinin yazı dilinde değişmiş olan bazı unsurları korumaktadır. Yavuz kelimesinin ilk biçimi olan yabız’ın olumsuz anlamıyla Kandıra’da yaşaması ile bugünkü demek ve yemek fiillerinin Düzce ve Balıkesir Gönen’de ilk biçimlerindeki gibi i’li kullanımı, bunun iki örneğidir. Düzce Çilimli’deki verüdük («verirdik»), yapduktan («yaptıktan») vb. yuvarlak ünlülü şekiller, Batı Karadeniz ağızlarının; Balıkesir Gönen’deki alcā («alacağız»), gelcek («gelecek») vb. a/e’siz gelecek zaman şekilleri ise Batı Anadolu Yörük Türkmen ağızlarının izlerini taşımaktadır.<ref>Acar, Kenan (2010). Kuzeybatı Anadolu Manav Türkmen Ağızları Üzerine Birkaç Not. SAÜ Fen Fakültesi Dergisi 2010 (II)</ref>

Kaçarlar

Türkiye'de Kaçar Türkmenlerinin yerleştiği yerler ve nüfusları.

Van'ın cenubunda,12 Bin nüfus

Diyarbekir'in Şarkında,38 bin Nüfus

Musul Vilayeti'nin merkezinde,23 Bin nüfus

Bağdat Vilayeti'nin şimal-i şarkisinde,13 Bin Nüfus

Bağdat'ın merkezinde,4 bin nüfus [243]<ref>Dr. Frayliç , Mühendis Ravlig,Türkmen Aşiretleri,Aşina Kitaplar,2008,s.51.</ref>

Türkiye dışı Anadolu Türkmenleri

Rumeli Türkmenleri

Rumeli'nin Türkmenleştirilmesi

Selçuklu dönemi (Dobruca Türkmenleri): Anadolu Türkmenlerinin Balkanlar'daki ilk iskânı Selçuklu döneminde Dobruca'ya yapılmıştır.<ref name="refAhmetyaşarocak">Ocak, Ahmet Yaşar (2002). Sarı Saltık: Popüler İslam'ın Balkanlar'daki Destanı Öncüsü (XIII. Yüzyıl). Ankara 2002. → Mustafa Uyar tarafından yapılan tanıtma yazısı</ref> 1243 yılında yapılan Kösedağ Muharebesi'nde Moğol komutanı Baycu Noyan'a yenilerek Antalya'ya kaçan ve 1246 yılında orada ölen Selçuklu sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in büyük oğlu olan ve Anadolu'nun Kızılırmak nehrinin batısında kalan Selçuklu topraklarını yöneten II. İzzeddin Keykavus ailesi ile birlikte 1261'de Bizans imparatoru VIII. Mihail Paleologos'a sığınmış ve ardından imparatordan Türkmenlerin yaşam tarzına uygun biçimde yaşayacakları bir yerin kendilerine tahsis edilmesini istemiş ve bunun üzerine de Dobruca gösterilerek yerleşilmiştir.<ref name="refAhmetyaşarocak"/> VIII. Mihail tarafından İzzeddin ve adamlarına Dobruca'nın tahsis edilme sebebi Deşt-i Kıpçak Tatarlarının saldırılarına karşı bir savunma hattı oluşturmaktır.<ref name="refAhmetyaşarocak"/> Hicrî 662 (Miladî 1263-64) tarihinde Kuzey Dobruca'ya gerçekleşen bu Türkmen göçü Sarı Saltuk'un oğlu İsmail Saltuk önderliğindeki<ref name="refVelisaltık">Saltık, Veli (2006). Sarı Saltuk ve Saltuklular. Hacı Bektaş Velî Dergisi Yıl: 2005, Sayı: 34</ref> 10-12 bin kişilik bir Çepni grubu tarafından yapılmıştır.<ref name="refAhmetyaşarocak"/> İzzeddin'in imparator tarafından kendisine ve Türkmenlerine tahsis edilen yer olan Dobruca'ya gitmeyerek Konstantinopolis'te (İstanbul'da) kalması, imparatoru kuşkulandırmış ve kendisini Enez kalesine hapsetmiştir. Alaeddin Keykubad'ın kızı Melike Hatun'la evlenerek Anadolu Selçuklu sarayına damat olan Altın Ordu hanı Berke Han ve 20 bin kişilik ordusu tarafından Enez'de tutulduğu kaleden kurtarılan İzzeddin iki yıl yaşadığı Konstantinopolis'ten alınıp ailesi ve Dobruca'daki Türkmenlerle birlikte Deşt-i Kıpçak'a götürülmüştür.<ref name="refAhmetyaşarocak"/> 15 yıl burada ikamet eden Deşt-i Kıpçak'taki Türkmenler İzzeddin'in 1279 yılında ölümünden sonra Dobruca'ya dönmüş ve Sarı Saltık'ın ölümüne kadar burada kalmışlardır.<ref name="refAhmetyaşarocak"/> Altınordu hanı Nogay Han ile birlikte 1281 yılında Kırım'dan Dobruca'ya geçip, Tuna boylarını alan İsmail Saltuk, Dobruca bölgesine yerleşerek 1281-1299 yılları arasında Dobruca'da varlık gösteren kısa ömürlü bir Türkmen beyliği olan Dobruca Beyliğini kurmuştur. Başlangıçta, Müslüman Altın Ordu emiri güçlü Nogay Han'ın himayesi altına giren bu Anadolu Türkmen grubu, burada Baba-Saltuk kasabası ile başka kasabalar kurmuşlardır. 1332'de buradan geçen İbn Battuta, Baba kasabasını "Türklerin oturduğu bir şehir" olarak anar.<ref name="refHalilinancık">İnalcık, Halil (2005). Türkler ve Balkanlar. Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi, BAL-TAM Türklük Bilgisi 3, Prizren, Eylül- 2005</ref> Nogay 1300 yılında ölünce yerine geçen putperest Moğol hanları zamanında Türkmenlerden bir bölüğü 1301 yılında Anadolu'ya geri dönmek için göç etmiş; kalanlar ise yerli Kumanlar arasında Hristiyarılığı kabul etmişler ve tarihçi Halil İnalcık'a (ve Paul Wittek'e<ref>Şablon:Dergi kaynağı</ref>) göre Keykavus'un (كيكاوس Keykaus) halkı anlamına Gagavuz (Gagauz) adıyla günümüze kadar gelmişlerdir.<ref name="refHalilinancık"/><ref name="Ahmetcebecigagauz">Cebeci, Ahmet. Gagauzların atası Uzlar ve göç yolları</ref> Gagavuzların kökenlerinden birinin de bu Türkmenler olabileceği varsayılmaktadır.<ref name="refAhmetyaşarocak"/>

Gagavuzlar, Türk dünyasının batı ucunda Moldova'da yaşayan Ortodoks Hıristiyanlığı benimsemiş Oğuz kolundan bir Türk topluluğu olsa da Türkmen olarak nitelendirilmezler ve adlarına ilk olarak 1817 tarihli Rus nüfus sayımındaki belgelerde rastlanmaktadır.<ref name="refGagavuztürkleri">Gagavuz Türkleri</ref> Türkiye'de ilk olarak İstoyan Cansızov'un "Balkan Şib-i Ceziresinde Türkler" (Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası, c.17, İstanbul 1328) adlı makalesinde Gagavuzlardan bahsedilmiştir.<ref name="refGagavuztürkleri"/> Gagavuzlar hakkında ilk önemli bilgileri veren Yaşar Nabi Nayır, Türk Gagauzlar olarak kaydettiği Gagauz adının, Gök kelimesinden gelen Gaga sözüyle Oğuz adının birleşmesinden meydana geldiğini, bunun için de bu Türklere Gök-Oğuz denilebileceğini söyler.<ref name="refGagavuztürkleri"/><ref>Nayır, Yaşar Nabi (1936). Balkanlar ve Türklük, Ankara 1936, sayfa: 89</ref> Gagavuzların Hıristiyanlığı diğer Hıristiyanlara göre oldukça farklı özelliklere sahiptir ve Hıristiyanlık ve İslamlık inancı pek çok bakımdan iç içe girmiş durumdadır; zira, Hıristiyanlıkta olmadığı hâlde kurban kesilmesi, fakirlere yardım edilmesi, hayır için yol, köprü, çeşme yaptırılması, ölülerin yıkanması, domuzun pis kabul edilmesi gibi hususlar, Gagavuzların dinî gelenekleri arasında yer alan İslamî unsurlardır.<ref name="refGagavuztürkleri"/>
Gacallar, Bulgaristan'da Deliorman yöresinde ve Türkiye'de Trakya bölgesinde yaşayan, Gagauzlara benzeyen fakat Müslüman olan Türklerdir ve Oğuz/Kıpçak özellikler de gösterdikleri için Türkmen olarak nitelendirilmezler. Gagauzların “Merkez Diyalekti” diye adlandırdıkları Komrat ve Çadır yöresinde konuşulan Deliorman ağzına da “Gacal diyalekti” ve bu ağzı konuşan Gagauzlara da “Gacal” denir.<ref name="Ahmetcebecigagauz"/>

Beylikler dönemi: Beylikler döneminde Rumeli’de Saruhanoğulları, Karesioğulları ve Aydınoğulları faaliyet göstermişlerdir. Özellikle Karesioğullarından Ece Halil ve Aydınoğlu Gazi Umur Bey bu faaliyetlerde öne çıkmışlardır.<ref name="refSalihpay">Pay, Salih (2009). Rumeli Fatihi Osmanlı Şehzadesi: Gazi Süleyman Paşa. T.C. Uludağ Üniversitesi, İlâhiyat fakültesi Dergisi, Cilt: 18, Sayı: 1, 2009, sayfa: 279-297</ref>

Osmanlılar dönemi: Rumeli’nin kalıcı olarak İslâm dünyasına kazandırılması Osmanlılar döneminde Gazi Süleyman Paşa’nın gayretleriyle gerçekleştirilmiştir.<ref name="refSalihpay"/> Rumeli Fatihi olarak da adlandırılan Süleyman Paşa, bu coğrafyada kalıcı olabilmek için babası Orhan Gazi’den buralarda iskân edilmek üzere Anadolu’dan Müslüman Türk halkının nakledilmesini ve bunun yanında, fetihlerin devamı için de sürekli takviye kuvvet gönderilmesini istemiş ve Osmanoğulları'na ilk katılan beylik olan Karesioğulları Beyliği topraklarında kurulan Karesi bölgesinden konar-göçer Türkmen halkı hızlı bir şekilde göçe tabi tutularak Rumeli’ye yerleştirilmeye başlanmıştır.<ref name="refHakandoğan">Doğan, Hakan (2009). Osmanlı Devleti'nin Rumeli'nin İskânında Uyguladığı Yöntem ve Stratejiler. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Reşat Genç Özel Sayısı-I, cilt: 29, Ankara, 2009, sayfa: 657-674.</ref> Yeni fethedilen Rumeli topraklarını Türkleştirmek için Anadolu'dan getirilen Türk nüfusu arasında Karasi ilinden gelenler, Gelibolu yarımadasına yerleştirildiler.<ref name="refSalihpay"/><ref>Şablon:Dergi kaynağı</ref> Rumeli’deki yerleşme Anadolu’dakinden farklı olup, Osmanlı Devleti’nin iskân politikasına uygun olarak gelişmiştir.<ref name="refHakandoğan"/> Osmanlıların uyguladığı politikalar, Rumeli’deki fetihlerin geçici bir macera ve çapulcu hareketi değil, aksine kesin bir yerleşme ve yurt tutma amacını taşıdığının en önemli göstergesidir.<ref name="refHakandoğan"/>

Rumeli Türkmen grupları

Bulgaristan Türkmenleri

Şablon:Ana

Dosya:TurksInBGPercent2011.svg
Günümüzde Bulgaristan'da Türk nüfusun yoğun olduğu bölgeler
Makedonya Türkmenleri

Şablon:Ana

1340 larda Bizans’taki taht kavgaları sırasında varislerden Kantakuzen lehine taraf olarak birkaç kez bölgeye gelen Aydınoğullarından Umur Bey Rodoplar ve Makedonya bölgelerine en az yüz bin Türkmen getirerek burada kalmalarını sağlamış, ardından Aydın’daki Çaka Bey, Semadirek ve Dedeağaç çevrelerinde fiili egemenlik kurduktan sonra yaklaşık 54 bin Türkmeni Dedeağaç ve Kavala üzerinden Orta Rodoplar’a göndererek orada yerleşmelerine yolaçmıştır. 1065-1340’lı yıllar arasında sadece Anadolu’dan getirilerek Batı Trakya, Rodoplar ve Makedonya bölgelerine yerleşen Türkmen sayısı 200 bin civarına ulaşmıştır. Son olarak Osmanlı döneminde Anadolu’dan nakledilen Türkmen aşiretleri sayesinde Balkanlar’ın bütün bölgeleri gibi Yugoslavya-Makedonya toprakları da Müslüman ve Türk karakteri almıştır.<ref>Çavuşoğlu, Halim (2007). “Yugoslavya-Makedonya” Topraklarından Türkiye’ye Göçler ve Nedenleri. bilig, Bahar / 2007, sayı 41, sayfa: 123-154</ref>

Kıbrıs Türkmenleri

Şablon:Ana Kıbrıs Türkmenleri: Kıbrıs adasında yaşayan Türklerden, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1571 yılındaki Kıbrıs adasını ele geçirmesinden sonra Anadolu'dan Kıbrıs adasına göç etmiş<ref name=aturkfederasyon>Şablon:Web kaynağı</ref> ve 1974 yılından sonra da çoğunluğu KKTC'de yaşamını sürdüren Türkmenlerdir. Kıbrıs’ın fethi üzerine buraya İçel Türkmenleri ile Karamanlılar (Rauf Denktaş, Karamanlı soyundandır) iskân edilmiştir.<ref name="refAvsarobasikıbrıs">avsarobasi.com: Kıbrıs Avşarları</ref> 18. yüzyılda Osmanlı Devleti tarafından aşiretlerin sürgün metodu ile iskân edilmeye çalışıldıkları yerlerden birisi de Kıbrıs’tır ve adaya 1706, 1713 ve 1732 yıllarında olmak üzere toplam üç sürgün teşebbüsü vardır.<ref name="refCelalerdönmezkıbrıs">Erdönmez, Celâl (2007). "Kıbrıs Tarihi Ders Kitaplarında Osmanlı Devrinde Kıbrıs'a Yapılan Sürgünlerle İlgili Bazı Tespitler", Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı XV, Isparta 2007, s. 65-90.</ref> Bunlara ilaveten, 1703 yılında İçil, Alâiye ve Teke sancaklarından bir kısım Türkmen asiretleri “nakl ü irsâl” edilmiştir.<ref name="refCelalerdönmezkıbrıs"/>

Kıbrıs Türkçesi ya da Kıbrıs Türk Ağızları<ref>Yükselen Abdurrezzak Peler, Gökçe (2012). Kıbrıs'ta Türkler tarafından konuşulan lisanın adı ne olmalıdır?. Diyalektolog yaz 2012, sayı 4, sayfa: 89-103</ref>: Türkçenin Anadolu ağızlarından köken alan ve onlardan farklı gelişen ağızlarıdır.<ref>Gümüşatam, Gürkan (2009). Kıbrıs ağzı üzerine hazırlanan sözlükler ve bu sözlüklerdeki yöntem sorunları</ref><ref>Erdoğan Saracoğlu (2005), Bir Kıbrıs Masalında Kıbrıs Ağzı'nın Fonetik Özellikleri</ref><ref>Nurettin Demir, Kıbrıs Ağızları Üzerine Notlar</ref><ref>Nurettin Demir, Kıbrıs'ta Türkçe</ref><ref>Saadettin Yıldız, "Kıbrıs Türk Edebiyatı" Kavramından ne Anlamalıyız?</ref><ref>Nadejda Chirli ve Ahmet Pehlivan, Kıbrıs Türk Ağzında İtalyanca Sözcükler</ref><ref>Rıdvan Öztürk, Kıbrıs Rumcasındaki Türkçe ve Türkçe Yolu İle Girmiş Alıntı Kelimeler</ref> Kıbrıs ağızlarıyla ilgili ilk bilimsel çalışma Hasan Eren’in 1963 yılındaki bildirisidir<ref>Hasan Eren (1963), "Kıbrıs'ta Türkler ve Türk Dili", Onuncu Türk Dili Kurultayı Bildirileri, Ankara, s. 37-50.</ref>. Eren 1959 yılında adada yapmış olduğu üç aylık bir araştırma gezisi sırasında bazı köylerden derlediği malzeme yardımıyla Kıbrıs ağzının kökeni meselesini ele almıştır. Eren’in görüşüne göre Kıbrıs ağzının oluşumunda önce Konya ve yöresi, sonra da Antalya, İçel, Alanya gibi yerlerden yapılan göçler rol oynamıştır. Bu durum, adanın fethinden sonra Kıbrıs’a gönderilen Türk nüfus hakkındaki tarihi belgelerle de örtüşür.<ref>Nurettin Demir, Kıbrıs Ağızlarında imiş Hakkında</ref>

Kıbrıs Avşarları

Kıbrıs Avşarları, adanın 1571 yılında fethiyle buraya yerleştirilen obalar ile 18. yüzyıldan sonra Osmanlıların sürgün ettiği obalardan oluşmaktadır. Kıbrıs’ın fethi üzerine buraya İçel Türkmenlerinin önemli bir kısmı iskan edilmiştir. Daha sonra sürgün vasıtasıyla birçok Türkmen toplulukları adaya gönderilmiştir ki bunlar genelde İçel Yörükleri idi. Bu Yörükler arasında Avşarlar önemli bir nüfusa sahipti. Avşar obaları arasında ise Zekeriyalıların önemli bir kolu olan Kara Hacılılar, Şamlı, Sindel, Horzum, Deliler, Köseli ve Sülü Beğli sayılabilir. 17. yüzyıl sonlarından itibaren girişilen sürgünümsü iskânlarda soyu Kayseri'den getirilen Avşarlara dayanan Alparslan Türkeş, Fazıl Küçük, Osman Örek ve Derviş Eroğlu sayılabilir.<ref name="refAvsarobasikıbrıs"/>

Suriye Türkmenleri

Şablon:Ana

Şablon:Suriye

Suriye Türkmenleri (ya da Suriye Türkleri, Arapça التركمان, تركمان سوريا , تركمان سورية), Suriye'de yaşayan çoğu Sünni Hanefi, ufak bir kısmı da Alevi Türkmen oymaklarıdır. Arapça ve Türkiye Türkçesine çok yakın bir Türkçe konuşan bu Türkler, ülkenin diğer toplulukları tarafından da “Türkmenler” olarak adlandırılırlar. 7. yüzyıldan itibaren Oğuz akıncılarının Irak ve Suriye’de görünmeye başladığı ve yoğun Türk göçlerinin 10. ve 11. yüzyıllarda gerçekleştiği bilinmektedir. Suriye’ye yerleşen Oğuz boyları iki koldan ilerlemiştir. Birinci kol; Halep, Hama, Humus ve Şam yöresine yerleşmiştir. Bunlar daha çok Bayat, Avşar, Beğdili, Döğer boyuna mensup oymaklardır. Diğer kol Lazkiye ve Trablusşam istikametinde Ensariye dağlarının batısına yerleşen Türk boylarıdır. Sekizinci Abbasi halifesi Mutasım döneminde Şam ve Mısır’a vali olarak tayin edilen Eşnas el Türki ile beraber bölge daha yoğun olarak Türklerle tanışmaya başlamıştır. Tolunoğulları ile başlayan Türklerin yerleşimi 11. yüzyılda Selçukluların bölgeye gelmesi ile devam etmiştir. Yavuz Sultan Selim, 1516 yılında Mercidabık’ta Memlukluları yenerek bugünkü Suriye topraklarını Osmanlılara bağlamıştır. Osmanlı Devleti’ne geçen bölge 1918 yılına kadar kesintisiz olarak 402 yıl boyunca Türklerin hakimiyeti altında kalmıştır.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan">Öztürkmen, Ali ve Oytun Orhan (2011). Suriye’de Değişimin Gündeme Taşıdığı Toplum: Suriye Türkmenleri. Ortadoğu Analiz, Kasım 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 35, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM</ref>

1906’da yayınlanan Halep Vilayeti Salnamesinde, Halep’te yer alan Türk mahallelerinin adları sayılmakta ve Halep dışında 350 Türk mahallesinin varlığı yer almaktadır. Salnamede Halep şehri ve çevresinde 200 bin, Lazkiye bölgesinde 150 bin, Telkere civarında 50 bin, Kuneytra (Golan) bölgesinde 100 bin ve diğer bölgelerde 300 bine yakın, toplamda 20. yüzyılın başlarında Suriye’de 1 milyona yakın Türk’ün yaşadığı anlaşılmaktadır. Günümüzde Suriye Türkmenlerinin nüfusuna ilişkin resmi veya bilimsel araştırmalara dayalı rakamlar bulunmamaktadır. Son resmi sayıma göre Suriye’nin nüfusu yaklaşık 23 milyondur. Bu nüfus içinde Türkmen nüfusuna ilişkin farklı rakamlar verilmektedir. Suriye Türkmenlerinin ifadelerine göre Türkçe konuşan Türkmen sayısının yaklaşık bir buçuk milyon, Türkçeyi unutmuş Türkmenlerle beraber sayının 3,5 milyon civarında olduğu belirtilmektedir. Suriye’de büyük gruplar halinde yaşayan Türkmenler, milli benliklerini koruyabildikleri halde küçük gruplar halinde yaşayanlar önemli ölçüde Araplaşmıştır. Suriye Arap Cumhuriyeti’nde azınlık olarak sadece Ermeniler kabul edilmekte, diğer topluluklar Suriye Arap vatandaşı olarak görüldüğü için, yönetim Türkmen ya da diğer toplumlara örgütlenme izni vermemiştir.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Anadolu’da milli mücadele sürerken Suriye’de de Kuvayı Milliye birlikleri kuran Türkmenler, sonrasında Fransızlara karşı verilen bağımsızlık mücadelesinde de öne çıkmışlar ve Fransız mandasından sonra göreve gelen cumhurbaşkanları arasında Türkmenler de bulunmuş, Fransız işgali sona erdikten sonra Suriye’deki Türkmen etkisi 25 yıl sürmüş, 1971’de Hafız Esed’in iktidara gelmesiyle Türkmenler yönetim mekanizmalarından büyük ölçüde tasfiye edilmişlerdir.<ref name="refHüseyinraşityılmaz">Yılmaz, Hüseyin Raşit (2012). Türkiye'nin Türkmen Politikası ve Suriye Türkmenleri Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı. Ekim 2012</ref>

Suriye’de Beydilli (Kadirli, Arapli, Begmişli, Ulaşlı, Karaşıhlı, Güneçbayraktar, Gazlı), Elbeyli (Gavurılli, Şahveli, Tırıklı, Tavli, Ferizli, Kara Taşlı, Doğanlı), Barak (Tabur, Kasımlı, Torun, İsallı, Tiryaki, Gökbakan, Mahmutlu), Bayat, Bayındırlı, Budak, Karkin, Karamanlı, Sallur, İsabeğli, Karakeçili, Musabeğli, Avşar, Bayındır, Berilli, Torun, Yörük, İse Beyli, Karamanlı, Şark Evli, Gızıklı, Bozgeyikli Dede, Karakoyunlu, Sincar gibi Türkmen boyları yaşamaktadır.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Rakka Türkmenleri

Rakka Türkmenleri: Bugün Rakka sınırları içinde il merkezinden Türkiye sınırına kadar olan bölgede Türkmen yerleşimi yoktur ve Rakka'nın diğer bölgelerinde Türkmenlerin 21 köy ve kasabası bulunmaktadır Bu Türkmenler Dulkadiroğulları Devletini kuran Türkmen beylerinin torunlarıdır. Osmanlı döneminde; Rakka veya Budak adı ile bilinen bölgeye ve Halep ile Rakka arasında yer alan Gulap isimli yerleşim yerine çok sayıda Türkmen boyu yerleştirilmiştir. Özelikle 1679 yılında İskan Beyi Feriz Bey komutasında Sivas, Yozgat ve Maraş bölgelerinden çok sayıda Türkmen boyu getirilmiştir.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Halep ve Rakka bölgesindeki Türkmenlere Halep veya Culap Türkmeni denir.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Halep Türkmenleri

Halep Türkmenleri: Anadolu’dan daha önce Türkleşen bir şehir olan Halep'te günümüzde çok sayıda Türkmen yaşamakta ve sokaklarında Türkçe de konuşulmaktadır. Bölge nüfus, kültür yapısı itibarıyla Güneydoğu Anadolu bölgesinin devamı niteliğindedir. Şehir merkezinde Hüllük, Kadı Asker, Hayderiyye ve Eşrefiyye önemli Türkmen mahalleleridir. Şehir merkezinde bulunan mahallelere ilaveten; Kurdağı, Azez, Bab, Münbiç, Carablus Kazalarında olmak üzere Halep Bölgesinde toplam 145 Türkmen mahallesi mevcuttur.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

İdlib Türkmenleri

İdlib Türkmenleri: İdlib’in Cisr eş-Şuğur ilçesinde, şehir merkezinde yer alan Türkmen semtinde ve vilayetin kırsalında Türkmenler yaşamaktadır. Idlib Türkmenleri Reyhanlı Türkmenlerinin uzantısıdır.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Bayır-Bucak (Lazkiye) Türkmenleri

Bayır-Bucak Türkmenleri ya da Lazkiye Türkmenleri: Bayır-Bucak, Hatay sınırlarından başlayıp Lazkiye sınırlarına kadar uzanan 60 km kadar derinlikte coğrafi yapısı itibari ile Amanos Dağları’nın devamı olan bölgenin adıdır. Hatay’ın Yayladağı ilçesi dahil olmak üzere Lazkiye’ye kadar uzanan bölgede tamamıyla Bayır-Bucak Türkmenleri yaşamaktadır ve bunlar Karamanoğlu Türkmenlerinden olup Osmanlı döneminde İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerinden getirilip yerleştirilmiştir. Günümüzde Suriye’nin Akdeniz kıyılarında, başta Lazkiye şehir merkezindeki Ali Cemmel Haresi (Türkmen Mahallesi) olmak üzere Basit, Bayır, Kesap nahiye ve köylerinde yaşamakta ve çoğunlukla çiftçilik, rençperlik ve tarımla uğraşmaktadırlar.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Tartus Türkmenleri

Tartus Türkmenleri: Tartus'ta daha çok vilayetin kırsalında 3 mahallede yaşamaktadırlar.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Humus Türkmenleri

Humus Türkmenleri: Günümüzde Humus’ta yaşayan birçok Türkmen Araplaşmıştır.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Osmanlı döneminde Humus ve Hama’ya yerleştirilen oymaklar: Kara Avşar, İnallu, Döğer Oğlanı, Hama Değeri Mustafa Kethüda, Hama Düğeri Tabi-i Derviş Kethüda, Şam Beğmişlüsü, Hüccetlü, Kapuuşak, Eymir-i Dündvarlu, Çozlu Çerkezoğulları, İdris Kethüdaya tabi Abalu, Tokuz han Harbendelüsü, Kara Tohtemürlü, Köse Kethüdaya bağlı Şerefli, Uşak obası, Beşiroğulları obası, Eymir-i Sincarlu, Bozlu, Ebu Derda’ya bağlı olan Bozlu, Tohtemürlüsü, Salur (Sellüriyye) Türkmenleri, Dindaşoğlu İsmail Bozulus’a bağlı olan Genceli Avşarı, Kızıl Ali, Danişmendlü’ye tabi Kara Halil.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Hama Türkmenleri

Hama Türkmenleri: Hama şehri ve köylerinde önemli sayıda Türkmen yaşamaktadır ve bunlar Humus Türkmenlerinin uzantısıdır. Şehir merkezinde yaşayan Türkmenler Araplaşsa da köylerinde Türkmence konuşulmaya devam edilmektedir.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Şam Türkmenleri

Şam Türkmenleri: Şam’da farklı geçmişe sahip üç ayrı Türkmen topluluğu bulunmaktadır. Birincisi Osmanlı döneminden kalmış zengin Türkmen ailelerdir ve bunlar Türklüklerini unutmamış olmalarına rağmen Türkçeyi unutmuş ve devletle yakın ilişkiler geliştirmiştir. İkincisi Golan Tepeleri’nin İsrail tarafından işgal edilmesinin ardından bölgeden göç etmek zorunda kalarak Şam’a yerleşen Türkmenlerdir. Üçüncü grup ise Türkiye’deki Cumhuriyet'in ilk yıllarında devrimleri kabul etmeyip Suriye’ye göç eden Türkmenlerdir ve bunların sayıları net olmamakla birlikte on bin civarında olup Muhyiddin Arabi’nin türbesinin etrafında yoğunlaşan yerleşim birimi Suriye’de “Türk Mahallesi” olarak bilinir ve bunun yanı sıra Şam’ın Mesekin Berze, Muhayyem, Hacer Esved, Kadem, Işşıl Verver ve Cobar Hırmallı mahallelerinde yaşamaktadırlar. Şam’ın kırsalında da az sayıda Türkmen yaşamaktadır.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Golan (Kuneytra) Türkmenleri

Golan Türkmenleri ya da Kuneytra Türkmenleri (Arapça تركمان الجوﻻن <ref name="refGolanturkmanlari">http://golanturkmanlare.ahlamountada.com/t556-topic</ref>): Suriye'nin güneybatı, İsrail'in kuzeydoğu ucundaki tepelik bölge olan Kuneytire ilindeki Golan Tepeleri (Culan Tepeleri) İsrail işgali altındadır. Türkmenlerin yanı sıra Arap ve Çerkeslerin oluşturduğu Golan'da Türkmenlerin sayısı 100 bin civarındaydı ve Golan nüfusunun %25’ini oluşturmaktaydı. Golan’da toplam 20 Türkmen mahallesi bulunmaktaydı. 1967 Altı Gün Savaşı sonrasında İsrail işgaline giren bölgedeki tüm topluluklar göçe zorlanmıştır. Halen Suriye’de Golan’dan çıkarılmış 40 bin civarında Türkmen yaşamaktadır. Bu topluluğun bir kısmı Şam merkez geri kalan kısmı da Şam vilayetinin kırsal bölgelerine ve bir kısmı da Humus, Halep illerine yerleşmiştir.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Filistin Türkmenleri (Arapça تركمان فلسطين <ref name="refGolanturkmanlari"/>: Kunteyra bölgesinde yaşayan Türkmenlerle akrabadırlar.<ref>Ulya El-Hatip, Filistin Türkmenleri, Turan, Turancı fikir düşünce ve siyaset dergisi, Ocak 2005</ref><ref>Mehmet Çağrı, Filistin Türkmenleri, Fuzûlî Aylık Edebiyat sanat Kültür ve Folklor Dergisi, sayı: 4-5, Tennuz-Ağustos 1987</ref> 1069-1070 yıllarında ise Kurlu ve Atsız Beyler, Güney Suriye’yi tamamen ele geçirmiştir. Selçuklu zamanında Alp Arslan Halep şehrini Türkmen komutanlardan Ok Oğlu Atsız’a bırakmıştır. Ok Oğlu Atsız Halep şehrini teslim alır almaz Suriye, Lübnan ve Filistin’i Fatımi hakimiyetinden almaya çalışmıştır. Şam’ı kuşatıp fethedemeyince Golan bölgesinde Türkmen boylarını toparlayarak Filistin’e doğru yürümüştür. Filistin’deki Fatımileri bozguna uğratarak Ramle, Tabariye ve Kudüs’ü ele geçirmiştir. Ok Oğlu Atsız idare ettiği Türkmen beyliğinin merkezini Kudüs şehri ilan ederek sonrasında Şam’ı kuşatmıştır.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Dera Türkmenleri

Dera Türkmenleri: Dera'ya Türkmen yerleştirilmesi Hac yolunun güvenliğini sağlamak için Osmanlılarca yapılmıştır. Dera şehir merkezinde Türkmenler bulunmaktadır. Dera Türkmenlerinin büyük çoğunluğu Araplaşmıştır.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Ürdün Türkmenleri: Dera Türkmenlerinin uzantıları Ürdün’ün içlerine kadar gitmekte ve orada da yerleşik Türkmen köyleri bulunmaktadır.<ref name="refAliöztürkmenoytunorhan"/>

Lübnan Türkmenleri

Şablon:Ana Lübnan Türkmenleri, Lübnan'nın birkaç mahallesinde yerleşik yaşayan ve nüfusu 9 bin olan Sünni Türkmenlerdir. Lübnan’ın her yerinde olduğu gibi Türkmenler arasında da mezhepçilik son derece güçlü olup mezhep kimliği etnik kimliklerinin önüne geçmektedir; kimliklerinin belirleyici öğesi Sünniliktir.<ref name="refOytunorhanlübnan">Orhan, Oytun (2009). Saha çalışmasına dayalı bir araştırma: Lübnan Türkmenleri. Ortadoğu Analiz, Eylül’09 Cilt 1 - Sayı 9, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM)</ref><ref>Orhan, Oytun (2010). Unutulan Türkler: Lübnan'da Türk Varlığı. ORSAM Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi, Rapor No: 11, Şubat 2010</ref> Günümüz Lübnan’ındaki Türkmenlerin varlığının, iddia edildiği gibi Yavuz Sultan Selim tarafından 1516 yılında Mısır Seferi sırasında şu anda bulundukları bölgelere yerleştirilmesi olasılığı düşüktür. Osmanlı bölgeyi ele geçirmeden çok önce bölgede zaten Türkmen boylarının olduğu ve bunların Memlûk Sultanlığı tarafından yerleştirildiği tarih kitaplarında<ref>Charles Winslow, Lebanon: War and Politics in a Fragmented Society, London and New York: Routledge Pub., s. 15’ten aktaran, Veysel Ayhan, Özlem Tür; Lübnan Sorunu ve Türkiye: Savaş, Barış ve Direniş, Ankara: ORSAM Yay., 2009, (Baskıda)</ref><ref>Salibi, Kamal (2005), A House of Many Mansions: The History of Lebanon Reconsidered, I. B. Tauris, Londra, sayfa: 103.</ref> açık şekilde yer almaktadır. Lübnan Türkmenlerinin 12. yüzyılda bölgeye yerleşen Türkmen boylarının devamı olmaları olasılığı daha güçlü gözükmektedir.<ref name="refOytunorhanlübnan"/>

Türkiye, Lübnan Türkmenlerinden ilk kez 1989 yılında haberdar olmuştur. Lübnan ordusunda askerlik görevi yürüten Kavaşra mahallesinden Halit Esad, 1989 yılında görevi sırasında Türkçe konuşurken subayı tarafından fark edilir. Subayın Halit Esad’ı Türkiye Büyükelçiliği’ne götürmesi ile ilk ilişki kurulmuştur. Bu ilk tanışmadan sonra Beyrut’a atanan yeni büyükelçinin Akkar bölgesindeki iki Türkmen mahalleninü ziyaret etmesi gelenek haline gelmiştir. Uzun yıllar Lübnan Türkmenlerinin sadece Akkar bölgesinde yaşayanlardan ibaret olduğu sanılmıştır. Kavaşra mahallesinin yönlendirmesi ile Baalbek şehri yakınındaki Türkmenlerle de 2007 yılında ilişki kurulmuştur.<ref name="refOytunorhanlübnan"/>

Akkar Türkmenleri

Akkar Türkmenleri: Kuzey Vilayeti Akkar bölgesinde Kobayat yakınındaki Kavaşra ve Aydamun adlı iki mahallede yaşayan Sünni Türkmenlerdir ve toplam nüfusları 5.050 kişidir.<ref name="refOytunorhanlübnan"/>

Baalbek Türkmenleri

Baalbek Türkmenleri: Doğu Lübnan’da Bekaa vilayeti içinde yer alan Baalbek şehri çevresindeki Sünni Türkmenlerdir ve toplam nüfusları 3.800 kişidir. Bu bölgedeki Türkmenler Baalbek şehri yakınlarına dağılmış ve birbirlerine yaklaşık 15’er dakikalık mesafede bulunan 5 Türkmen mahallesi (Şeymiye, Duris, Nananiye, Addus, Hadidiye) ile onlardan uzak izole coğrafyada Hermel şehri yakınındaki bir mahalleden (Al Kaa) oluşmaktadır. Baalbek Türkmenleri yaşam tarzı, kültür, sosyo-ekonomik düzey ve Türkçeyi kullanma gibi unsurlar açısından Akkar Türkmenlerinden farklılık taşımaktadır. Baalbek Türkmenleri daha dışa kapalı bir toplumdur ve aşiret olarak örgütlenmiştir. Türkiye’nin Baalbek Türkmenleri ile tanışması Akkar Türkmenlerinin yönlendirmesi ile 2007 yılında gerçekleşmiştir.<ref name="refOytunorhanlübnan"/>

Girit Türkleri

Girit Türkleri<ref name="refOytunorhanlübnan"/> ya da Girit Türkmenleri<ref>Lübnan’da Devr-i Alem</ref>: Girit Adası’nın Osmanlı’dan Yunan hâkimiyetine geçmesi ve Giritli Türklere yönelik saldırıların artması ile adadaki Türklerin o dönemde Osmanlı hâkimiyetindeki bölgelere yerleştirilmesi çerçevesinde Suriye ve Lübnan’a getirilen ve Trablus’ta yaşayan Türklerdir. İlk nesil Rumca ve Türkçe bilmekle beraber yeni nesiller her iki dili de unutmuştur. Aradan geçen 110 yıllık sürede büyük oranda asimile olmuşlardır. Sadece adetler ve bazı gelenekler açısından Türk kültürünün izleri devam etmektedir. Trablusluların bir kısmı kendini Giritli Türk olarak adlandırırken, Hamidiye’dekiler kendini Giritli Türk olarak değil Giritli Müslüman veya Osmanlı olarak tanımlamaktadır. On bin civarında Giritli Türkün Lübnan’da yaşadığı tahmin edilmektedir.<ref name="refOytunorhanlübnan"/>

Din

Şablon:Ana Türkmenlerde din esas olarak İslamdır ve Hanefi Sünnilik ile Alevilik olmak üzere iki ana mezhep görülür. Mezhepler tarihçisi Ethem Ruhi Fığlalı, Alevilik için Türkmen Sünniliği tabirini kullanır.<ref>Fığlalı, Ethem Ruhi (1996). Türkiye'de Alevîlik, Bektaşîlik, İstanbul 1990, sayfa: 387</ref> Fakat, Aleviler hem Sünnilik içinde değerlendirildiği hem de Zazalar ve Kürtler gibi Türkmen dışı Aleviler de bulunduğu için bu tabirin kullanılmasına karşı çıkarlar.<ref>Bolay, Süleyman Hayri (2000). Günümüz Türkiye'sinde Aleviliğin ve Bektaşiliğin Başlıca Problemleri Üzerine Bir Deneme. Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, sayı: 13, sayı: 13, s. 137-152</ref>

Kızılbaşlık, Türk tarihinin en önemli göç dalgalarından birisinin sonucu olarak ortaya çıkmış olan, temelinde Türk kültürü, vahdet-i vücud görüşünü benimseyen, fazla mezhep kaygısı taşımayan sufilikle yoğrulmuş yüzeysel bir Müslümanlık ve yoğun Ehl-i Beyt sevgisi olan, sosyal ve siyasi bir örgütlenme hareketidir.<ref name="refHasanonat">Onat, Hasan (2003). Kızılbaşlık Farklılaşması Üzerine. İslamiyat, 6 (3) Temmuz-Ağustos, Ankara</ref> Bir zümreyi ifade için ilk defa Pers (İran) Safevi Devletinin kuruluşuna giden süreçte, Şah İsmail’in babası olan Şeyh Haydar (1488) zamanında kullanılmaya başlanmıştır.<ref name="refHasanonat"/> Safevî Devleti'nin oluşumu için en önemli koşullardan birini oluşturan askeri potansiyel, Kızılbaş olarak adlandırılan unsurlardan meydana gelmiştir ve bu unsurların büyük çoğunluğu ise Türkmen askerlerinden oluşuyordu.<ref name="Hansroemerharunyıldız">Hans R. Roemer (yazan), Harun Yıldız (çeviren). Kızılbaş Türkmenler: Safevî teokrasisinin kurucuları ve kurbanları. Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, XXXVIII, 81-92, (2006). Orijinal ismi “The Qizilbash Turcomans: Founders and Victims of the Safavid Theocracy” olan bu makale, editörlüğünü M. M. Mazzaoui ile V. B. Moreen‟in yapmış olduğu Intellectual Studies in Islam isimli çalışmanın içerisinde 27-39. sayfaları arasında yayınlanmıştır. (Utah, 1990).</ref> Safevî Devleti'nin kuruluşunda önemli rol oynayan ve Anadolu’dan gelen Alevi-Kızılbaş Türkmen oymakları arasında Rumlu (Sivas-Tokat-Amasya), Ustaclu (Sivas-Tokat-Amasya bölgesinde yaşayan Uluyörük topluluğu), Tekelü (Antalya-İsparta-Burdur), Şamlu (Halep Türkmenlerinden), Dulkadirli (Maraş-Yozgat), Varsak (Tarsus), Çepni, Arapgirlü (Malatya-Arapgir), Turgudlu (Karaman), Bozcalu (Halep Türkmenlerinden), Acirlü (Halep Türkmenlerinden), Hınıslu (Erzurum-Hınıs) ve Çemişezeklü (Tunceli-Çemişkezek) oymakları sayılır ve bu oymaklar arasında en kalabalık olanları Şamlu ve Ustaclulardır.<ref name="Sinantavukçu">Tavukçu, Sinan (2009). Alevi Türkmenlerin aşiretten cemaate dönüştürülmesi-III. 28 Ocak 2009</ref> Kızılbaşlığı kabul etmelerine rağmen ilk dönemlerde önemli mevkiler elde edemeyen ve Anadolu kökenli olmayan oymaklar arasında ise Karakoyunlu ve Akkoyunlu mensubu olan Kaçar, Karamanlu, Türkmen ve Afşar oymakları sayılır.<ref name="Sinantavukçu"/> Şah İsmail’le birlikte Kızılbaş kavramı, bir anlamda Şah İsmaili ve İranlı Safevileri destekleyen Türklerin ortak adı haline gelmiştir. Osmanlılar da, Safevi taraftarı olan, onları açıkça destekleyen bütün toplulukları öncelikle “Kızılbaş” olarak adlandırmışlardır. Osmanlılar Safevi Devletini “Devlet-i Kızılbaş”, askerlerini de “Leşker-i Kızılbaş” olarak adlandırmışlardır. Safevi döneminde halk tarafından konuşulan Türkçeye ise Kızılbaşça adı verilmişti.<ref>Veliyeva, Zülfiyye (2007). Safevilerin menşei ve Kızılbaşça. Khazar Journal of Humanities and Social Sciences, cilt: 12, sayı: 1-2, sayfa: 332-344, Xəzər Universitəsi</ref> Safevi Devletinde hanedan, komutanlar ve vezirler ağırlıklı olarak Türkmen kökenli olsa da, yaklaşık iki asırlık yönetim sürecinin son yıllarında bürokratikleşme hareketi ve başkentin Tebriz’den İsfahan<ref>İsfahan</ref>’a taşınması sebebiyle hâkim Türkmen özellikleri yerini İranlılaşmaya bırakmıştır.<ref name="refCemildoğaçipek">İpek, Cemil Doğaç (2012). Güney Azerbaycan Türklerinde kimlik sorunu. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi / Journal of Turkish World Studies, XII/1 (Yaz 2012), sayfa: 267-283.</ref> 19. asrın sonlarından itibaren Kızılbaş adı yerini, “Alevi” adına bırakmıştır.<ref name="refHasanonat"/> Faruk Sümer'e göre Şiiliği İran’a getiren unsur Safevi devletini kuran ve Kızılbaş adı ile anılan Anadolu Türkmenleridir.<ref>Şablon:Kitap kaynağı</ref> Safevî Devleti’ni kuran ve Şiâ’yı resmi mezhep olarak kabul eden Şah İsmail’in inandığı Şiilik ile, bugün İran’da resmi mezhep konumunda olan İmamiye Şiası arasında bir fark olmamakla birlikte, onu iktidara taşıyan Anadolu Türkmenlerinin inançları arasında ayrılık bulunmaktadır.<ref name="Sayındalkıran">Dalkıran, Sayın (2002). İran Safevî Devleti'nin kuruluşuna Şiî inançların etkisi ve Osmanlı'nın İran'a bakışı. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 18</ref>

Dil ve edebiyat

Oğuz dilleri (ya da Oğuzca) tarihî evrelerine göre şöyle sıralanır:

Eski Oğuzca: Eski Çağ'da Eski Türkçe dönemi Oğuzların dilini kapsar
Orta Oğuzca: Orta Çağ'da Orta Türkçe dönemi Oğuzların dilini kapsar. Büyük Selçuklu Devleti zamanına denk gelen Orta Türkçe dönemindeki Türk lehçelerinin sözlüğü olan Divânu Lügati't-Türk'te Kâşgarlı Mahmud tarafından Oğuz ya da Türkmen olarak belirtilenlerdir. Kaşgarlı‟nın XI. yüzyılın 2. yarısında Oğuzca için verdiği bilgiler, o dönemde Karahanlıların batı kesimini oluşturan Oğuzların Seyhun bölgesinde kurdukları izolasyona uğramış Yabgu Devleti ile o bölgedeki göçebe Oğuzların dili olmalıdır.<ref name="refZeynepkorkmaz2010"/>
Harezm Oğuzcası: Gerçi Harezm Türkçesi döneminde doğrudan doğruya Oğuz Türkçesi ile yazılmış eser yoktur; ancak, Harezm Türkçesiyle kaleme alınan eserlerde kimi Oğuzca şekiller bulunmaktadır.<ref name="refZeynepkorkmaz2010"/>
Selçuklu Oğuzcası (Selçuklu Türkçesi, Selçuklu Türkmencesi): Horasan Selçukluları dönemini temsil eden Oğuzca, Zeynep Korkmaz tarafından “Selçuklu Oğuzcası” veya “Doğu Oğuzcası” olarak da adlandırılmıştır.<ref name="refZeynepkorkmaz2010"/> Büyük Selçuklu Devletinin resmi dili Farsça aynı zamanda edebiyat dili olarak kullanılırken<ref name="ReferenceA">Savory, R. M. and Roger Savory, Introduction to Islamic civilisation, (Cambridge University Press, 1976 ), 82.</ref><ref>Black, Edwin, Banking on Baghdad: inside Iraq's 7,000-year history of war, profit and conflict, (John Wiley and sons, 2004), 38.</ref><ref name="Bosworth">C.E. Bosworth, "Turkish Expansion towards the west" in UNESCO HISTORY OF HUMANITY, Volume IV, titled "From the Seventh to the Sixteenth Century", UNESCO Publishing / Routledge, p. 391: "While the Arabic language retained its primacy in such spheres as law, theology and science, the culture of the Seljuk court and secular literature within the sultanate became largely Persianized; this is seen in the early adoption of Persian epic names by the Seljuk rulers (Qubād, Kay Khusraw and so on) and in the use of Persian as a literary language (Turkish must have been essentially a vehicle for everyday speech at this time)</ref>, Arapça din ve bilim dili olarak<ref name="ReferenceA"/><ref name="Bosworth">C.E. Bosworth, "Turkish Expansion towards the west" in UNESCO HISTORY OF HUMANITY, Volume IV, titled "From the Seventh to the Sixteenth Century", UNESCO Publishing / Routledge</ref>, Oğuzca ise halkın dilidir.<ref name="Bosworth" /><ref>Concise encyclopedia of languages of the world, Ed. Keith Brown, Sarah Ogilvie, (Elsevier Ltd., 2009), 1110;Oghuz Turkic is first represented by Old Anatolian Turkish which was a subordinate written medium until the end of the Seljuk rule.".</ref> Ethnologue'da İran'da [slq] koduyla yer alan Salchuq dilinin tükendiği ve muhtemelen Güney Azericesinin [azb] diyalekti olduğu yazılıdır.<ref>http://www.ethnologue.com/language/slq</ref> Anadolu versiyonu Eski Anadolu Türkçesi içinde ele alınır.
Eski Anadolu Türkçesi, Eski Anadolu Oğuzcası: Kimileri Eski Anadolu Oğuzcası, Eski Türkiye Türkçesi, Eski Oğuzca, Eski Oğuz Türkçesi olarak da adlandırır.<ref name="refMustafauğurlu"/>
Selçuklu dönemi Türkçesi<ref name="refZeynepkorkmaz2010"/>, Selçukluca: Anadolu Selçuklu Devletinin resmi ve edebiyat dili Farsça<ref>Grousset, Rene, The Empire of the Steppes: A History of Central Asia, (Rutgers University Press, 2002), 157; "...the Seljuk court at Konya adopted Persian as its official language.".</ref> iken, ahalinin kullanım dili Türkçedir.<ref>Encyclopedia Britannica: "Modern Turkish is the descendant of Ottoman Turkish and its predecessor, so-called Old Anatolian Turkish, which was introduced into Anatolia by the Seljuq Turks in the late 11th century ad." [1]</ref>
Beylikler dönemi Türkçesi, Beylik Türkçesi: Anadolu'da eski Doğu Türkçesinin kalıntılarından da ayıklanmış Oğuzcaya dayalı yepyeni bir yazı dilinin kuruluş dönemidir. Anadolu Selçuklu Devletinin parçalanmasıyla (1307) oluşan Anadolu Beylikleri dönemini temsil eder. Zaman bakımından XIII. yüzyıl sonlarından XV. yüzyıl başlarına, yani Osmanlı Beyliği'nin öteki Beyliklerin varlığına son veren güçlü bir devlet durumuna geçişine kadar uzanır. Ancak, Selçuklu Türkçesinin bitişi ile Beylikler dönemi Türkçesinin başlangıcını birbirinden kesin sınırlarla ayırmak mümkün değildir; XIII. yüzyıl sonu, bu iki dönemi birbirine kaynaştıran bir halka durumunundadır.<ref name="refZeynepkorkmaz2010"/>
Osmanlıcaya geçiş dönemi Türkçesi: Anadolu Beyliklerinin siyasi varlıklarına son verilip Osmanlı idaresinde birleştirildikleri dönemdir.<ref name="refZeynepkorkmaz2010"/>
Yeni Oğuzca: Yeni Çağ'da Yeni Türkçe dönemi Oğuzların dilini kapsar. Pratikte Batı Oğuzcası (Türkiye, Gagauz, Azeri) ve Doğu Oğuzcası (Türkmenistan, Horasan, Güney Harezm Oguzcası) olarak ikiye ayıranlar<ref name="refMseldaçoban">Çoban, M. Selda (2005). Divānu Luġati’t-Türk’te ‘Oguzca’ Kayıtlı Dil Malzemesi, AÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Eski Türk Dili Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Doç.Dr. A. Melek Özyetgin, ss. VII+163.</ref><ref name="refSüereker">Eker, Süer (2008). Farsçanın kıskacında Güney Azerbaycan Türkçesi. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları sayı 9, Güz 2008, sayfa: 183-197</ref> bulunsa da en geniş sınıflandırmayı yapan Gerhard Doerfer, dilbilimsel anlamda bugün sekiz Türk “dilini” (Oğuzca, Kıpçakça, Uygurca, Güney Sibiryaca, Yakutça, Halaçça ve Bolgarca) ayırt etmekte ve bunlardan biri olan Oğuzca'yı 5 (daha önce 3: Batı, Orta, Kuzey) lehçeye ayırmaktadır:<ref name="refGerharddoerferirandatürkler">Doerfer, Gerhard (1987). İran'da Türkler. 23 Kasım 1987 günü Türk Dil Kurumunda yapılan konuşma'dan: Türk Dili, TDK Yay., Sayı: 431, Kasım 1987</ref><ref>Tulu, Sultan (2006). kitap tanıtımı: Gerhard Doerfer/Wolfram Hesche. Türkische Folklore-Texte aus Chorasan, Turcologica 38, Harrassowitz Verlag, Wiesbaden 1998, XIV + 504 S. + 2 harita. Çankaya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Journal of Arts and Sciences Sayı: 5, Mayıs 2006</ref>
Batı Oğuzca = Türkiye Türkçesi
Orta Oğuzca = Azerbaycan Türkçesi ve Doğu Anadolu Türkçesi
Güney Oğuzca = Kaşkayca ve akraba ağızlar (İran)
Kuzey Oğuzca, Kuzeybatı Oğuzca = Türkmence (Türkmenistan)
Doğu Oğuzca, Kuzeydoğu Oğuzca = Horasan Türkçesi (İran; ve Özbekistan'daki Özbek Oğuzcası dahil)
Faruk Kadri Timurtaş'a göre günümüzde Yeni Oğuzcanın Doğu kolunu Türkmenistan Türkmencesi, Batı kolunu Azerice ve Türkiye Türkçesi teşkil etmektedir ve Türkiye Türkçesinin tarihi dönemleri ve o dönemlerin temsilcileri şöyle sınıflandırılır:<ref name="refFarukkadritimurtaş1977">Timurtaş, Faruk Kadri (1977). Türkiye Türkçesi'nin ana hatları. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, c. 23, 1977-1979, sayfa: 175-202</ref>
I. Tarihî Türkiye Türkçesi (XIII.-XX yy.)
1. Eski Anadolu (Türkiye) Türkçesi (XIII.-XV. yy.)
a. Selçuklu TürkçesiSultan Veled, Ahmet Fakih (Çarhnâme, Kitâbu Evsâfı Mesâcidi'ş-Şerîfe), Şeyyad Hamza (Yusuf ve Züleyha, Dâstân-ı Sultan Mahmud) ve Dehhâni ile Yunus Emre'nin Selçuklu zamanı Türkçesinin hususiyetlerini de gösteren manzumeleri
b. Eski Osmanlıca → XIV. yüzyılda yetişen Âşık Paşa (Garibnâme), Kadı Burhaneddin (Divan), Mesud bin Ahmed (Süheyl ü Nevbahar, Ferhengname-i Sadi Tercümesi, Cemşid ü Hurşid) ve XV. yüzyılda yaşayan Süleyman Çelebi (Mevlid), Ahmed-i Dâ'i (Divan, Çengname), Yazıcızâde Mehmed (Muhammediyye), Mercimek Ahmed (Kabusnâme), Şeyhî (Divan, Harnâme, Hüsrev ü Şirin), Âşıkpaşazâde (Tevârîh-i Âl-i Osman), Ahmed Paşa (Divan), Sinan Paşa (Tazarrunâme, Maarifnâme, Tezkiretül-Evliya), Hamdullah Hamdi (Yusuf u Züleyha), Necâtî (Divan) gibi edebiyatçılar
2. Osmanlı Türkçesi (XVI.-XX yy.)
a. Klâsik (Orta) Osmanlıca (XVI.-XIX yy. ortası) → XVI yüzyılda Divan edebiyatının dilidir. Bâki, Fuzûlî, Hayâlî, Taşlıcalı Yahya, Nef'i, Şeyhülislam Yahya, Nâ'ilî, Nâbi, Nedim, Şeyh Galib, Evliya Çelebi, Naima
b. Yeni Osmanlıca (XIX. yüz yıl ortası - XX. yy. başı) → 1839 Tanzimat hareketinden sonra : Şinasi, Ziya Paşa ve Namık Kemal ile başlar XIX yy sonundaki Servet-i Fünun ile devam eder: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Halid Ziya
II. Modern (Yeni) Türkiye Türkçesi (XX. yy.)
a. Yazı dili (Yeni Türkçe) → günümüz Türkiyesi yazı dili
b. Anadolu halk ağızları → günümüz Türkiyesi halk dili

Şablon:SAlıntı

Anadolu (Türkiye) Türkmenlerinin diline ait veriler esas olarak üç dönemde yapılan derleme seferberliğiyle ortaya konmuştur: Birinci dönem, Kurtuluş Savaşı yıllarında Rıza Nur’un Maarif Vekilliği döneminde, Besim Atalay gözetiminde Ahmet Saffet, Veled Çelebi ve Hasan Fehmi beylerin çalışmalarıyla yapılmış; 1929-30 yıllarında Ragıp Hulusi tarafından devam ettirilmiş ve malzemeler Hamit Zübeyr (Koşay) ile İshak Refet tarafından değerlendirilerek 1932 yılında Anadilden Derlemeler adıyla bir sözlük olarak yayımlanmıştır ve bu sözlüğün ikinci bölümü Anadilden Derlemeler II (Ankara 1952) adıyla Hamit Zübeyr Koşay ve Orhan Acıpayamlı tarafından hazırlanmıştır; İkinci dönem, Yine köy köy gezilerek hazırlanan ve 1939 - 1957 yılları arasında Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan 7 ciltlik Söz Derleme Dergisi'dir; Üçüncü dönem, 1960'lı yıllarda köy köy gezilerek yapılan ikinci derleme ile Söz Derleme Dergisi verileri birleştirilerek oluşturulan ve 1963-1982 yılları arasında Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan 12 ciltlik Derleme Sözlüğü'dür. Bu üç dönem dışında kişisel derlemeler ve monografik çalışmalar da bir hayli fazladır.<ref>Karahan, Leylâ (1996). Anadolu Ağızlarının Sınıflandırılması, Türk Dil Kurumu Yayınları: 630, Ankara.</ref><ref>Büyükakkaş, Ahmet (2009). Türkiye Türkçesi Ağız Sözlükleri Üzerine Bir Deneme. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 4/4 Summer 2009</ref> Derlenen bu çalışmalar dilcilerce zaman zaman kullanılarak değişik Oğuz boylarının lehçe ve ağızlarına dair izler yaşayan Anadolu ağızlarında tespit edilmeye çalışılmaktadır.<ref>Eratalay, Sevda (2011). Kınık boyunun Alaşehir ağızlarına etkileri. Turkish Studies - International Periodical For The Languages, terature and History of Turkish or Turkic, Volume 6/1 Winter 2011, p. 1039-1056, Turkey</ref><ref>Atmaca, Emine (2007). Antalya’nın Korkuteli İlçesi Ağzında Görülen Belirgin Ses Hâdiseleri. Dil Araştırmaları Dergisi, Cilt: 1 Sayı: 1 Güz 2007, sayfa: 115-155</ref>

Selçuklu dönemi ve devamında Konya ve o yüzyıllarda ona bağlı olan Kırşehir Anadolu'nun en önemli eğitim ve kültür merkezleri olup asırlar boyunca özellikle Konya'da yüzlerce eser kaleme alınmıştır. Konya ve Kırşehir, Eski Anadolu Türkçesi yazı diline ait ilk eserlerin verildiği yerlerdir ve bu açıdan bakıldığında ve dönemin şartları dikkate alındığında bu yörelerin ağızlarının yazı diline kaynaklık etmemesi neredeyse imkânsız gibi görünmektedir.<ref>Erdem, Mehmet Dursun (2005). Kırşehir ve Konya ağızlarının Eski Anadolu Türkçesi yazı dilinin oluşumuna etkisi. Karadeniz Araştırmaları, Sayı: 8, Kış 2005, sayfa: 56-65</ref>

Kültür

Türkmenlerde görülen evlilik esas olarak iç evliliktir. Antalya Yörüklerinde evlenen erkek çocuklar iki üç çocuk babası olana kadar babadan ayrılmaz, aynı çadırda yaşardı.<ref>Kılınç, Nurdan (2010). Antalya yöresi Yörük fıkraları üzerine bir araştırma. T:C. Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, danışman: Mehmet Özçelik, Isparta 2010</ref> Alevi Türkmenlerle Sünni Türkmenler arasında evlilik hoş karşılanmaz ve Alevilerde kız alışverişi yapanlar düşkün ilân edilebilmektedir.<ref name="Aslıbüyükokutan">Aslı, Büyükokutan (2007). Muğla yöresi Alevi Türkmenlerde evlilikle ilgili inanç ve pratikler. Hacı Bektaş Velî Dergisi, yıl: 2007, sayı: 44.</ref>

Velâyet hakkının kız babasından damada geçişini sembolize eden koltuğa alma ile kırmızı kuşak bağlama geleneği, diğer Türklerde olduğu gibi, Türkiye Türkmenlerinde de görülür. Kırmızı kuşak (gayret kuşağı), gelinin beline kendisinden küçük erkek kardeşi ya da ağabeyi tarafından bağlanır.<ref>Demir, Cihangir (2010). Türk topluluklarında evlenme ile ilgili bazı uygulamaların Kütahya-Simav yöresiyle karşılaştırılması</ref> Düğünün son günü baba evinden getirilip attan indirilen gelin damadın koluna girmez, damat gelinin koluna girer; zira, damat gelini “koltuklayarak” onun bütün sorumluluğunu babasından devralarak yüklenmiş olur. Bugün Anadolu’da koltuğa alma adeti, genellikle Batı Anadolu’da, Güney Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde görülmektedir.<ref>Tuna, Sibel Turhan (2006). Türk Dünyasındaki Düğünlerde Koltuklama ve Kırmızı Kuşak Bağlama Geleneği. bilig, sayı: 38, yaz'06, sayfa: 149-160</ref>

Kara çadır

Yörük çadırı ya da kara çadır: Konar-göçer Türkmenlerin (Yörüklerin) yaz kış ev olarak kullandıkları tek barınak tipi olup genelde ev olarak adlandırılır. Kıl keçisi ve Honamlı keçisi adı verilen keçi ırklarından kırkılan yünler burularak (burma) eğirmenlerde eğirilir ve iki ip birleştirilir (bükme). Bükülmüş bu ipler ısdar adı verilen dokuma tezgahında 5-6 metre uzunlukta yolluklar (kanat) hâlinde kadınlarca dokunur. Bir çadır en az beş, çadır büyüklüğüne göre altı yedi kanattan olur. Bu kanatlar yan yana getirilip dikilir ve birkaç (1-7) direk üstüne gerilir. Oymak başının, aşiret başkanının çadırı en çok direği bulunan çadırdır. Çadırın içi yatılacak, oturulacak, yemek yenilecek bölümler olarak düzenlenmiştir.<ref name="refMersinbelediyesiyörük"/><ref name="refHonamlıkeçisi"/>

Giyim kuşam

Dosya:Balıkesir yörükkızı.JPG
Balıkesir Yörük kızının kıyafeti

Tarzlarına göre giyim dört ana kategoride ele alınır: 1) sarma giyim; 2) bağcıklı giyim; 3) yarı kuplu giyim; 4) tam kuplu giyim (ilikli, düğmeli, pantalonlu, jaketli, mintanlı, çizmeli). Giyim tarihçilerinin (kostüm bilginlerinin) "atlı göçebe giyimi" dedikleri sonuncu tarz giyim yani yarı kuplu giyim, Türkmen ve Yörüklerde rastlanan giyim tarzıdır.<ref name="Sabihatansuğ">Tansuğ, Sabiha (1990). Karacaoğlan ve kadın giyimi. 1. Uluslararası Karacaoğlan ve Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu Bildirileri. Arif Ofset, 21-23 Kasım 1990, Adana</ref> Türkmen şairi Karacaoğlan'ın şiirlerinde geçen Türkmen giyim kuşam terimleri araştırmalara konu olmaktadır.<ref name="Sabihatansuğ"/><ref>Altun, Işıl (2007). Karacaoğlan'da şiirsel bir imge olarak giyim, kuşam. A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 35, sayfa: 217-228, Erzurum 2007.</ref><ref>Arı, Bülent (2006). Karacaoğlan'ın şiirlerinde sevgilinin giyim kuşamı. Hacı Bektaş Velî Dergisi, yıl: 2006, sayı: 38</ref><ref>Tansuğ, Sabiha (1991). Karacaoğlan ve Türk giyiminde düğmeler. II. Uluslararası Karacaoğlan ve Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu , 20-24 Kasım 1991, Adana</ref> Yörük ve Türkmenlerde el dokumacılığı gelişmiştir. En tipik kadın giyimi üç etek denilen ve eteği üç parçalı entaridir. Yörük kadınları da üç etek adı verilen elbise giyip altına da göz alıcı renklerden yapılmış şalvar çeker; bulûz yerine ceket kullanıp başlarına da kalın dokuma renkli poşu bağlarlar.<ref name="refMersinbelediyesiyörük">http://www.mersin.bel.tr/mersin/kultur.html</ref> Yörük veya Türkmen poşusu kırmızı, beyaz, yeşil, mavi ve sarı çubuksu desenlidir. Kimileri poşunun altına, alnı kapatacak biçimde, kimileri de üstüne yağlık bağlarlar. Ak, mavi ya da sarı, uzunlamasına çizgili göynek (gömlek) giyilir. Yaz mevsiminde erkekler pantolon veya şalvar üzerine gömlek giyerler. Dağ köylerinde bu gömlekler üzerine yün kazaklar giyilir.<ref name="refMersinbelediyesiyörük"/>

Yazlık giysiler ince ve boyanmamış ipliklerden dokunurken, kışlıklar dokunduktan sonra sıklaşması için suda çiğnenir (depme) sonra karaya boyanır. Giysiler parçalar katlanarak değil de, üst üste getirilerek dikilir.<ref name="refMersinbelediyesiyörük"/>

Türkmen (Avşar, Barak ...) kızları eskiden bellerine gümüş kakmalı kalın kemerler takarlar ve kemerin “kaş”larına [tokalarına] güneş vurduğunda da parıl parıl parlardı.<ref>Görkem, İsmail (2005). Güney Türkmenlerine ait 'Yazıcıoğlu ile Senem' türkülü hikayesinin anlam ve nesne dünyası. Türkbilig/Türkoloji Araştırmaları, sayı: 2005/9, sayfa: 40-66</ref>

Ayakkabı olarak eskiden çarık, edik çizme, çetik (çedik, iç edik), yemeni kullanlırdı.

Toroslarda yaşayan Türkmen ve Yörükler başlık olarak keçeden yapılan 15 cm yüksekliğinde fes ve tepelik de denen som gümüşten taç, ince ve seyrek pamuklu dokumadan kenarları oyalı yazma ve oyalı tülbent kullanırlar. Genç kız başlığı örtüsüz yalın olup dalfes adını alır ve kızlar saçlarını uzun tutarlar ve kırk örgü yapar ve her örgüye belik denir. Gelinlerde ise beliklerin şakak kısmına gelen örgülerden bir kısmı kısaltılarak zülüf (ya da kâkül, kekil) yapılır. Evli kadınlar ise efe adı verilen bir başlık kullanırlar. Dul kadınlar göz alıcı parlak renklerde değil siyah ve mor gibi koyu renkte başlık kullanırlar. Kadın giysileri, fistan, üçetek, dolama, cepken, yelek, şalvar, don, kolçak, bağış, yemeni, edik ve çoraptan oluşur. Erkekler, başlık olarak beyaz keçeden yapılan ve etrafına kefiye sarılan börk, kefiyeli fes ve poşu sarılı terlik kullanılır. Erkek giysileri gömlek, şalvar, yelek, aba, kuşak, yemeni ve körüklü çizmeden oluşur.<ref name="Muzaffersümbül">Sümbül, Muzaffer (2001). Adana giyim-kuşam kültürü. Folklor Halkbilim Dergisi, Cilt:5, Sayı: 49, Kasım 2001, sayfa 8-13</ref>

Aydın yöresindeki Alevi Türkmenlerin kadın baş bağlama şekli ve kullanılan malzemeler diğer Yörük köylerine göre farklı olup bağlanış şekli de özel bir ustalık gerektirir. Başa tennik (< terlik) denen ter emici kumaş takke giyilir ve kalıbın önüne de penez denen altın dikilir. Tennik üzerine giyilen keten kulak saçları ve kulakları örten keten kumaştan yapılan baş örtüsüdür ve çene altından dolanarak tepede birleştirilir ve işlemeli kulakları arkaya salınır ve kaymaması için de yırtma tabir olunan tülbent bezle bağlanır. Yırtmanın üzerine uzun al ya da uzun çeki denen kırkyama rengarenk bağ sarılarak arkada fiyonk yapılır ve kaymaması için de uzun alın üstüne kısa al denen bağcık kullanılır. Bunların üzerine tomaka ya da ilmeçel denen gümüş, zincir ve paralardan oluşan alınlık takılır ve yanlardan kulak üstüne kadar iner. Bu baş bağlarının üstüne mevsimine göre saplarından canlı çiçek iliştirilir. Kadınların üst giyimi olarak ten gömleği (ya da bürümcük gömlek) denen kolları bürümcük ve kol uçları oyalı göynek giyilir. Ten gömleği üzerine boyun altından genişleyerek bele kadar inen göğüslük giyilir. Kadınları esas giysisi üç etek zıbındır. Üçetek üzerine ya da doğrudan gömlek ve göğüslük üzerine fermile ya da cepken denen kısa yelek giyilir. Bele şal kuşak takılır. Etek olarak iş yaparken önlük kullanılır. Şalvar bağı olarak uçkur (uşgur) kullanılır. Kadınların bacak giyimi olarak kocadon ya da şalvar kullanılır. Ayaklara yün çorap giyilir. Ayakkabı olarak kullanılan pabuçlar dayanıklı ve sade olup siyah deriden topuksuz yapılır.<ref name="Mukadderaksoy">Aksoy, Mukadder (2004). Aydın yöresi Yörük-Türkmen- (Alevi) kadın giysi ve takıları, araç ve gereçleri, giyim kuşamı. Aydın.</ref>

Adana-Osmaniye bölgesi giyim kültüründe kadın başlıkları oldukça çok çeşit ve biçim arz etmekte ve kullandığı başlık kadının medeni ve ekonomik durumunu yansıtmaktadır.<ref>Sümbül, Muzaffer 82006). Adana-Osmaniye Bölgesi Giyim Kültüründe ve Halk Oyunları Ekiplerinin Giysi Tercihlerinde Kadın Başlıkları. Motif Halk Oyunları Eğitim ve Öğretim Vakfı ile Eskişehir Osmangazi Üniversitesi işbirliğinde gerçekleştirilen ”Halk Kültüründe Giyim-Kuşam ve Süslenme Uluslararası Sempozyumu” 15-17 Aralık 2006 Eskişehir Yayınlanmamış kongre bildirisi</ref>

Muğla ilinin Milas ilçesine bağlı Çomaklıdağ-Kızılağaç birleşik mahallesinde kadınlar günümüzde bile hâlâ gündelik yaşamda geleneksel kıyafetleri (üçetek, göynek, uzun çatal don, öncek ve süslü baş) giymekte ve başlarına doğal çiçekleri takmaktadırlar.<ref>Özdemir, Melda (2012), Muğla ili Milas ilçesi Çomakdağ mahallesi geleneksel kadın kıyafeti. Millî Folklor, 2012, yıl 24, sayı 95, sayfa: 345-355</ref>

Halı

Anadolu’da Türkmen ve Yörük halılarında her rengin bir dili ve bildirisi bulunur: kırmızı renk dostluğu, sevgiyi; mavi umudu; yeşil ayrılığı; sarı nazarı dile getirir. Türkmen halılarında kırmızı renk egemendir ve güneşi temsil eder. Balıkesir'de Yağcıbedir halılarının çözgü ve atkısı yün iplik olup, halılarda, lacivert, kırmızı, bordo (koyu kırmızı), beyaz ve az da olsa siyah renkler kullanılmaktadır; Türkmenler bu halıların ipliklerini boyamada parlak kırmızı rengi kullanırlar, Yörükler, koyu fes rengini seçerler, Avşar’lar ise gül kırmızısını tercih ederler. Türkmen sarısı ile Yörük sarısı, Avşar yeşili farklı tonlardadır.<ref>Ölmez, Filiz Nurhan (2010). Tekstillerde renkler üzerine simgesel ve alegorik bir değerlendirme. Türk Sanatları Araştırmaları Dergisi, sayı 1/Cilt 1 (2010)</ref>

Mutfak

Şablon:Ana

Dosya:Beypazarı Sofrası.jpg
Geleneksel bir sofra düzeni. (Beypazarı)

Türkmenlerde geleneksel olarak yemekler, yer sofrasında sini üzerinde aynı tabaktan yenir. Ana ekmek türü yufka olsa da, bazlama ve kömbe de görülür. Yufka aynı zamanda kaşık çatal olarak da (banak) kullanılır. Konya'nın Çumra ve Karapınar ilçelerinde yaşayan Türkmenlerdeki çorbalar arasında un çorbası, yumurta yemekleri arasında akıtma ve çılbır, et yemekleri arasında kavurma, mülükü (mıkla), sulu köfte ve soğanlama öncelikli yemeklerdir.<ref>Erkoyuncu, Nermin (2006). Konya ili Çumra ve Karapınar ilçelerinde Türkmen yemekleri ve yemek kültürü üzerine bir araştırma. T.C. Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çocuk Gelişimi ve Ev Yönetimi Eğitimi Anabilim Dalı, Beslenme Eğitim Bilim dalı, yüksek lisans tezi. Danışman: Yrd. Doç. Dr. Nermin IŞIK</ref>

Konya Ovası Türkmenlerinde, hayvani gıdalar (yağ, yoğurt, peynir, çökelek) ve sebzelerin mayıs-ekim ayları arası yaz mevsiminin yakıcı sıcağından uzun süre ekşimeden, kokmadan saklandığı ve üzerleri alta sıcak geçirmeyecek nitelikteki dokuma eşyalarla bastırılarak örtüldüğü yöntem olarak kullanılan bastırık (basdırık, basdırak), evlerin güneşi en geç ve en az gören kuzey ve batı taraflarında yerden 30–40 cm yükseklikte ve 2x3 m boyutunda yapılmış, toprak ve saman karışımı çamurla sıvalı bir tür buzhane olup genellikle geçimini hayvancılıkla sağlayan Türkmenlerin koruma ve saklama geleneğinin ortaya çıkardığı bir mekândır.<ref>Yakıcı, Ali (2011). Konya Ovasında yaşayan Türkmenlerde modern teknolojiden geleneksele dönüşün adı: Bastırık. Millî Folklor, 2011, yıl 23, sayı 91</ref>

Müzik

Şablon:Ana Orta Asya’daki halk müziğinin, Anadolu Türk halk müziğinin temellerini oluşturması incelenirken, Oğuz ve Kıpçak müziklerinin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir; çünkü bu boylara ait ses sistemleri yalnızca Anadolu’da büyük ölçüde birleşmiştir. Kıpçak müziği pentatonik iken, Oğuz müziği pentatonik değildir. Fakat, İdil-Ural bölgesinden daha batıdaki Kıpçakların müzikleri pentatonik olmamakla beraber makamlar ve ritmik yapı bakımından Oğuz müziğinden ayrılır. Anadolu’da Kıpçak halk müziği dizilerinin en yoğun olarak görüldüğü bölge Orta ve Batı Karadeniz bölgesidir.<ref>Gürdal, İrfan. Anadolu Türk Halk Müziğinde Pentatonizm Sorunu</ref>

Anadolu halk müziğinin sözlü ezgilerinin seslendirilmesinde, yerel dil, şive, ağız gibi özellikler ve bunların bütünü içindeki ‘yöresel söyleme üslûbu’ önem taşır. Sözlü seslendirmeye ilişkin bu özellikler bir ezginin hangi yöreye âit olduğunu belirleyen önemli kodlardır.<ref name="Seyityöre2012">Yöre, Seyit (2012). Kırşehir yöresi halk müziği kültürünün kodları ve temsiliyeti. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, cilt: 9, sayı: 1, yıl: 2012</ref> Güney Türkmenlerinin saz şairleri (ki en güçlüsü Karacaoğlan'dır), Ankara-Elmadağ’dan Suriye’nin Rakka vilâyetine kadar olan coğrafyada asırlardır yaşanmış olan hayatı, eserleriyle ebedîleştirmiştir.<ref>Görkem, İsmail (2006). Türk göçer şairlerine ait eserlerin derleme, inceleme ve değerlendirme sorunları (Dadaloğlu’nun “Kalktı Göç Eyledi” Türküsünden Hareketle). II. Kayseri ve Yöresi Kültür, Sanat, Edebiyat bilgi Şöleni, 10-12 Nisan 2006, Kayseri 2007</ref>

Dosya:Verbreitungskarte der türkischen Volkstänze.png
Türkiye ana halk oyunları dağılım haritası

Türküler yapı bakımından uzun hava ve kırık hava diye iki grupta incelenir. Uzun hava türküler içinde bozlak, maya, garip, kerem, hoyrat, divan, kesik, yanık, müstezat, aydost, türkmeni ve ağıtlar gibi doğaçlamalar bulunur. Kırık hava türküleri doğaçlama değil, belli kalıplar çerçevesinde icra edilir.<ref name="Halukyücel2011"/> Günümüzde türkülerin icrasında kullanılan başlıca tavırlar şunlardır: Zeybek Tavrı, Sürmeli Tavrı (Yozgat Tavrı), Kayseri Tavrı, Konya Tavrı, Silifke Tavrı, Azeri Tavrı, Ankara Tavrı, Âşıklama Tavrı, Karadeniz Tavrı, Rumeli Tavrı, Karşılama, Teke Tavrı.<ref>Müzik aletleri yapımı, usul ve tavırlar</ref>

Abdal müziği: Ezgilerinde Anadolu`ya ait tarihî ve kültürel doku ile Türkmen dilinin duru inceliklerinin bulunduğu Abdal müziği, Çingenelerle karıştırılan Abdallar tarafından icra edilir.<ref name="Erolparlak2012"/> Abdallar, aşiret ve iskân olaylarını anlatan türkülerin yaşatılmasında önemli katkıları bulunan bir Türkmen topluluğudur.<ref name="Fatihtekel">Tekel, Fatih (2007). Âşıklık geleneği içinde Keskinli Hacı Taşan, hayatı, sanatı, eserleri. TC. gazi üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi. Danışman: Fatma Ahsen Turan, Ankara</ref> Ege müziğinin zeybekler başta olmak üzere en seçkin örneklerini, davul zurnalarıyla Aydın ve çevresi Abdalları; Anadolu’nun caz`ı olarak görülen bozlakları, ilginç form ve ses özellikleriyle halayları, türküleri, oyun havaları, deyişleri, Orta Anadolu Abdalları; âşıklık geleneğinin incelikli söylemlerini, yanık Barak havalarını, yiğitlemeleri, Çukurova ve Barak Abdalları emek ve özveri ile yaşatmaktadırlar.<ref name="Erolparlak2012"/> Orta Anadolu Abdal Müziğinin ve Kırşehir ile Keskin bozlaklarının (Abdal Düzeni ya da Teber Ağzı) temsilcileri arasında Yağmurlulu Yusuf Usta, Muharrem Ertaş, Çekiç Ali, Neşet Ertaş, Hacı Taşan sayılabilir.<ref name="Fatihtekel"/> Abdal müziği kısa sürede kent insanını da etkilemiş, farklı birçok müzik tarzına esin kaynağı olmuştur. Anadolu pop, Anadolu rock hatta arabesk müziğin temel kaynaklarından biri Neşet Ertaş ile rafine olmuş Abdal müziğidir.<ref name="Erolparlak2012"/> Kırşehir yöresi halk müziği kültürünün ağırlıklı yaratıcı etnisitesini Türkmen-Abdalların oluşturduğu görülür ve daha çok erkeklerce icra edilir.<ref name="Seyityöre2012"/>

Bozlak: develerin yüksek sesle acı acı bağırmaları için kullanılan bozlamak/bozulamak fiilinden türetilen bozlak, serbest ritimli (uzun hava) ezgiler olup, daha çok Orta Anadolu Bölgesi ve Güney Anadolu Toroslar'ında yaşayan Yörük, Türkmen ve Avşar oymaklarınca kullanılır.<ref name="Oğuzkarakayahamitönal">Karakaya, Oğuz & Hamit Önal. Türk halk müziğinde bir uzun hava türü olarak bozlak. Türkiyat Araştırmaları Dergisi, sayfa: 709-726</ref> Musa Eroğlu'na göre bozlakların Doğu Anadolu'daki karşılığı hoyratlardır.<ref name="Oğuzkarakayahamitönal"/> Bozlaklar diğer halk türküleri gibi aşk, yiğitlik, mertlik, ayrılık, gurbet, sıla özlemi gibi konularla birlikte, özellikle Çukurova'ya has bir konu olan aşiret kavgaları üzerine söylenmekte olup, sözlerinin birçoğu Karacaoğlan, Dadaloğlu, Deli Boran, Elbeylioğlu gibi bölgede tanınmış saz şairlerine aittir.<ref name="Fatmagülaymirzaoğlu">Mirzaoğlu, Fatma Gülay (1998). Toroslar'dan Çukurova'ya yankılanan ses: "Bozlak". Folkloristik: Prof. Dr. Dursun Yıldırım Armağanı, (Ed. M. Özarslan, Ö. Çobanoğlu), Ankara, sayfa: 408-418.</ref> Her Türkmen oymağının davul-zurna çalan Abdalları vardır ve bu yüzden Avşar ve Türkmen oymaklarına ait Abdallar, bozlak geleneğinin günümüze kadar ulaşmasında önemli bir rol üstlenmişlerdir. Avşarlar ve Türkmenlerle başlayan bozlak kültürü, sonraki dönemlerde bu boylarla etkileşimde bulunan Abdallar tarafından da benimsenmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Abdallar, âşıklık ve ozanlık geleneğini de çabuk benimsemiş ve aralarından önemli halk ozanları ve âşıklar yetişmiştir.<ref name="Oğuzkarakayahamitönal"/>

Çukurova dolaylarına (Adana ve İçel/Mersin illerinin tamamı, Kahramanmaraş'ın batı ve güney sınırları, Sivas, Kayseri illerinin güney kıyıları, Niğde'nin doğu-güney sınırları) özgü ezgiler, bütün Anadolu ezgileri üzerinde elde edilen bilgilere göre pek bir ayrılığı olmamasına karşın, bölgenin arazi ve iklimi yaşam koşullarına ağır ve zor gelmesi sebebiyle, ister istemez değişik farklar doğurmuştur. Özellikle ezgilerin yaylak (dağlık) yörelerde tizden, yazlak yörelerde de pestten başlaması buna en canlı örnekleri olup, iklim farkına göre soğuk yörelerde söz ve seste "sert" bir yapı, sıcak yörelerde de "yumuşak" bir yapı göze çarpmaktadır. Bu durum, ezgi sözlerine de etkide bulunmuştur; sert sessiz harfler yumuşak sessizlere, sesli harfler de daha koyu bir renge bürünmüştür.<ref>Seyhan, Özcan (1993). Çukurova dolaylarında halk müziğinin söz ve ses yapısı. II. UKÇHKS, Adana, 1993, sayfa: 505-512</ref> Çukurova türkülerini bozlaklar (uzun havalar) ve topuk havalan (kırık havalar) olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür.<ref>Atılgan, Halil (1991). Çukurova türkülerinin müzik yapısı. II. Uluslararası Karacaoğlan ve Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu 20–22 Mayıs 1991 Adana</ref> Osmaniye'de ezgiler, Maraş ağzı, Senir ağzı, Varsağı, Gâvur Dağı ağzı, Elbeyli ağzı, Avşar ağzı, Türkmeni ve İskan havası olarak adlandırılmaktadır.<ref>Sümbül, Muzaffer (2004). Oyun kültürü bağlamında Osmaniye halk oyunları. T.C. Osmaniye Valiliği Karacaoğlan'dan Bela Bartok'a Dadaloğlu'ndan Feymani'ye Osmaniye Kültür-Sanat ve Folklor Sempozyumu. Matsa Basımevi, 22-24 Kasım 2004, sayfa: 285-294, Osmaniye,</ref>

İç Anadolu Bölgesinde eskiden düzenlenen içkili, yemekli, kadın oyunculu (çengili), müzikli, oyunlu eğlenceye (âleme) Kırşehir’de “muhabbet”, Ankara’da “cümbüş”, Konya’da “oturak” denir.<ref name="Fatihtekel"/>

Oyunlar

Kaşık oyunları: Orta-Güney Anadolu bölgesine (Konya, Antalya, Mersin illeri) has her elde çifte kaşık ile ritm verilen oyunlar olup türleri arasında sallanma, meşeli, keklik, sekme sektirme, keklik mengisi sayılabilir.Aynı zamanda ateş etrafında oynanan sinsin oyunu da verilebilecek en güzel örneklerdendir.<ref name="Halukyücel2011">Yücel, Haluk (20119. Türk halk müziği üzerine bir inceleme. Akademik Bakış Dergisi, sayı: 26, Eylül-Ekim 2011, İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası Kırgız – Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat–Kırgızistan</ref>

Çalgılar

Sipsi, Türk halk müziği nefesli çalgıları içinde en küçük tiz sese sahip olan çalgılardan biridir. Batı Akdeniz'de Burdur başta olmak üzere Teke yöresinde çalınan sipsi çeşitleri olarak Burdur sipsisi, kemik sipsi, çifte sipsi, demli çifte sipsi sayılabilir.<ref>Bedel, Mehmet (2005). Teke yöresi nefesli halk çalgılarından sipsi ve kaval. I. Burdur Sempozyumu, 16-19 Kasım 2005, Burdur (I. Burdur Sempozyumu 16-19 Kasım 2005 Bildiriler C.2 Ağustos 2007, s.1230-1237)</ref> Burdur ve başka yörelerde sazlıklarda yetişen kamışlardan yapılan sipsi, Manavgat yöresinde dut ve gül dalından yapılmaktadır. Sipsi ve zurnanın birleşiminden yapılan ve sipzur adı verilen müzik aleti yeni icatlardan biridir.

Dernekler

Ayrıca bakınız

Kaynakça

Şablon:Kaynakça

Dış bağlantılar